"Tarihler adını andığı an" ne zaman gelecek, merakla bekliyoruz.

 

Düşünen Siyaset Dergisi Osmanlı üzerine sayılarına bir yenisini ekledi. Son dönemde "Osmanlı Araştırmaları" isimli 3 sayı hazırlayan dergi, 27. sayısında "Sultan Abdülhamid ve Dönemi" başlıklı yeni sayısı ile çıkıyor okuyucularının karşısına. 





Derginin editör yazısı şöyle:   


"Abdülhamid olmasaydı Atatürk olmazdı" diyor Kemal Karpat. Abdülhamid'i konuşmak zor. İlber Ortaylı'nın tabiriyle 20. yüzyılın son cihan padişahının 33 yıllık saltanatını bütün yönleriyle mercek altına almak şöyle dursun, onu belirli kalıplar içine hapsetmeden konuşabilmek bile henüz mümkün değil ülkemizde. Abdülhamid özel sayısı hazırladığımız için kendisinden yazı istediğimiz bir yazarımızın "Bence şu anda Abdülhamid'i konuşmak çok anlamsız. Çünkü her şey o kadar fikirden ve ideolojiden uzak ki, İslamcı çevreler "Abdülhamid'in hataları da var canım, inkâr edemeyiz..." diyecek, sol yazarlar da "Canım, Abdülhamid'in iyi yanlarını da görmek lazım. Tümden karşı durmak hiç de anlamlı değil..." gibi sözler sarf edecekler ve saçma sapan bir şey çıkacak ortaya." diyerek yazı teklifimizi geri çevirmesi Abdülhamid'i konuşmanın zorluğunu baştan gösteriyordu. Öyle bir hayatı var ki sultanın, aşk ve nefreti bir arada yaşatıyor geride kalanlara. Ona suikast düzenleyen uluslar arası terörist olan Georges'e ağıt yakarak "Attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!" diyen Tevfik Fikret'ten, "Bizdik utanmadan iftira atan / Asrın en siyâsî padişâhına" içlenmesiyle tahttan indirilmesi için çalışanlara verdiği desteklerden dolayı pişmanlık duyan meşhur Rıza Tevfik Bölükbaşı'na kadar geniş bir fikir yelpazesi yaratmış, herkesin hakkında bir taraf tutması gereken bir şahsiyet Abdülhamid. Ne hazindir ki, O'nun için "Ne lânetlisin ki rahmetler okuttun Şeytan'ın ruhuna!" diyen Akif, Cumhuriyetimizin millî şairidir. Öyle ki, ülkemizde "Abdülhamid Hakkında Yanılanlar" diye bir kitap yazılmış ve sultanın tahttan indirilmesi için direk veya dolaylı hizmeti geçen kişilerin sonradan başına gelen bütün felaketler, 31 Mart'a verdikleri desteklere veya yaptıkları hizmete bağlanmıştır. Şurası bir gerçek, tahttan indirilişinin üzerinden bir asır geçmiş olmasına rağmen duygusallıktan uzak, bilimsel bir ortamda 31 Mart Vakası'nı analiz edebilecek kıvama gelebilmiş değiliz. Aklımızla değil, kalbimizle düşünüyoruz O'nu konuşurken.

Bugün, ideolojilerin yerini popüler kültüre bıraktığı ve katı olan her şeyin buharlaşmaya yüz tuttuğu 21. asrın ilk çeyreğinde bile Abdülhamid söz konusu olduğunda, bir cenk meydanına dönüşmekten kendini alamıyor Türkiye. O'nun eserlerini yaşatmak için var gücüyle direnenlere inat, O'na ait ne varsa izlerini kökünden silmek isteyenler de var. Bunu sultanın bu topraklara nüfuz eden ve el'an etkisini sürdüren gücüne mi bağlamalı, yoksa yakın tarihin en uzun süreli padişahı olmasına mı? Cumhuriyet'i kuran kadronun Abdülhamid'in açtığı askerî okullarda yetişmiş olması, "Cumhuriyet'in müesseseleri Abdülhamid eseridir" diyen Kemal Karpat'ın değindiği gibi, şu an yürürlülükte olan belediyeler kanunumuzun bile Abdülhamid devrinde yapılmış olması vb. devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla Abdülhamid'in attığı temeller üzerine bina edilmiş olması, dahası toplumsal anlamda bugün devam edegelen toplu sünnet törenlerimizin bile sultanın mirası olması gibi trajikomik gerçeklerimiz dahi bizi bu konuda sağduyulu davranmaktan alıkoymaya yetmiyor.

 

Ya Abdülhamid düşmanısınızdır, ya da hayranı. "Peygamber Efendimizle rüyasında istişare etmeden hiçbir karar almazdı..., abdestsiz yere basmazdı..., zekânın % 95'i Abdülhamid'de gerisi diğer liderlerdedir..., dünyada ilk denizaltıyı yaptıran padişahtı..." vb. övücü söylemlerin mukabilinde, "kızıl sultandı...,  istibdat zihniyeti onunla başladı..., ona dil uzatan herkesi susturdu..., sansür zihniyetinin mimarıydı..., milleti birbirine jurnalci hale getirdi..., donanmayı Haliç'e gömdü..." vb. yerici yorumlar canlığını korumaya devam ediyor. Korumaya devam etmeli mi? Abdülhamid'i sevmek İslamcı olmakla, İslamcı olmak Necip Fazıl'a hayran olmakla eşdeğer olmalı mı, bu da Nazım Hikmet'e düşman olmayı gerektirmeli mi? Diğer taraftan O'nu kıyasıya eleştiren herkes CHP'li, CHP de Abdülhamid'i tahttan indiren İttihad ve Terakki zihniyetinin günümüz uzantısı mıdır, Kemalist olmak Abdülhamid düşmanı olmanın garantisi olmayı zorunlu kılar mı, 31 Mart Vakası'ndan bu yana ordunun her darbesi sanki Abdülhamid zihniyetine vurulmuş yeni bir yumruk mudur, O'nu sevmek ve övmek gericiliğin (irticanın), yobazlığın, bağnazlığın, O'nu tahkîr etmek ve aşağılamak da çağdaşlığın, uygarlığın, medenîliğin, açık görüşlü, ufku geniş olmanın alameti sayılmaya devam etmeli midir? İşin kötü tarafı yukarıda saydığımız sıfatların ne anlama geldiği bile bir muamma olarak önümüzde duruyor. İrtica kime göre irticadır? Çağdaşlıktan anladığımız nedir? Hasılı Cumhuriyet'e sahip çıkmak Abdülhamid'i gizlemek veya reddetmekle mi mümkündür? Bütün bu çelişkiler Türk insanının cevaplamak zorunda olduğu sorulardır.

 

Türk tarihçileri, adına lanet okurken Ermeni tarihçi Levon P. Dabağyan'ın "Cennet Mekân Sultan Abdülhamid Han" tabirini kullandığı bir padişahtan ve bu çelişkiyle bir asırdır yaşamayı içine sindirebilmiş bir ülkeden bahsediyoruz. "Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamaktır" diyebilmek de mümkün bu toraklarda, "Abdülhamid kızıl sultan" da. "Abdülhamid tahttan indirilmeseydi ve padişah olarak kalsaydı?" sorusuna "Değişen bir şey olmazdı, çok çok 30-40 yıl daha yaşar, sonra yıkılırdı Osmanlı" diyor İlber Ortaylı. Vefatının üzerinden yaklaşık 92 yıl geçmesine rağmen Ortadoğu ve Arap dünyasından Japonya'ya, İngiltere'den Rusya'ya, Amerika'dan Fransa'ya, dünyanın dört bir yanında tartışılan, iç ve dış siyaseti kadar polisiye roman okuyan ve marangozluk yapan ilginç kişiliği de konuşulan II. Abdülhamid hakkında hazırladığımız bu özel sayının O'nu konuşmayı kolaylaştıran bir sağduyuyu ülkemizin kazanması yolunda ciddî bir adım olmasını temenni ediyoruz.

 

"Tarihler adını andığı an" ne zaman gelecek, merakla bekliyoruz.