Bir kez daha herşeyi geride bırakarak bak gözlerime. Bir kez daha ellerin titresin gözümü gölgeleyen saçıma dokunurken. Bir kez daha beni düşün.  Beni düşündüğünde bir kez daha gözlerin dolsun. Bir kez daha benim için üzül.  Bir kez daha benim için yak zulmet gemileri. Bir kez daha benim için düş yere, bir kere de daha benim için hançerlen. Ben senden beter olayım o zaman. Anla ki acılarımızdan hayat bulsak.  Son bir kez.   Son kez... Anla ki üniversiteli o kızın, buna ne çok ihtiyacı var.
Bir Yarım Lili

Şenler Yıldız


Eflatun renginin ispirto kokusunu bir ben alıyordum. Mutlak bir huzursuzluk içindeydim ve bu dünya benim gibi bir hanımablanın varlığıyla sarsılmıyordu hani. Hayat iki nokta üst üste mühletti. Mühlet iki nokta üst üste tepesi taklak etmeden akması için tüm tanelerin bekleme bölgesinde çakılı kalmanın gıcıklığına katlanmak mecburiyeti. Exit yazısı fosforlu bir yanılma. Varlı vakitsiz çıkış kapısını zorlayan sıkkın ruhlar, duvarla iskeletinin buluşmasını kaçınılmaz bir toslamayla algılar ve kütürder hayatlarının tüm eklem yerleri.

            Yaşadığım normal değil. Bu evde olmam. Bu evin evimiz olması. Bir zamanlama hatası, bir buluşma anını ıskalama talihsizliği. Bir yerde, o yerde bekleme ısrarcılığı. Önceleri bir ara kesitte olduğumu düşünürdüm.  Hayat seni orada pas geçtim, ama bu köşede idman tutuyor, der gibiydim. Kaldırımların karo taşlarını sayarken, galiba pas geçilmiştim. Bir hata varsa o da benimdi.  Kendimden intikamımı almalıydım. 'Hayatım roman' diyen üçüncü sınıf bir karaktere dönüşerek, mayası içine kaçmış eşkimiş peksimet kokan hayatımı yazmalı, insanların burnuna burnuna tutmalıydım. Bir Yarım Lili, hayatla ilk iş birliğimdi.

-----------

Hayatı elinde tutanlar, gün denilen şey her olduğunda bizi karşılarına alarak azarlarlardı.  Zılgıtlarımızı yemeden hayat eksik kalıyordu ve biz bu eksikliği hissetmeyeceğimiz günlerin bir gün geleceğini ayaklarımızın parmak uçlarına söz veriyorduk. Gün denilen şey her doğduğunda,  azar işitmelerimize tanıklığımızı azaltmanın yollarını yinede bir türlü bulamıyorduk. Bana ne yapacağımı söyle demiştim, sen azarlanırken. Sadece zorunlu seyirciliğimizi unutmayı başarabilseydik o bile yeterdi. Çekilen sineler yaşadıklarımızı alamaz olduğunda ben cürm-ü meşhut durumum deyip, bir zaman yaratığına tüm sırlarını vererek eyvallah dedin.   İçime eşek arıları kovan kursun,  sen bir durum değildin.   

Senden sonra sanırım daha da alıklaştım. Varlığım hava alan kaplamalar tekinsizliğinde.  Öteme berime bakıp habire afallıyor, habire yüzükoyun yumuluyordum. Yamulduğum o yerde, ensemdeki sillenin sahiplerini ateşe vermeye yeltenecekken,  birileri tuhaf bir tedarikçilikle paçavra tutuşturuyordu elime. Yaramı beremi, yüzüme gözüme bulaştırıyordum. Öfkeli hallerim utançla terbiye ediliyordu sonra belli belirsiz sallamalar başlıyor, derken bir gelgitin ortasında midemin bulantısının önüne geçemiyordum. Başım feci dönüyor, bu sarsıntının bitmesini olanca pısırıklığımla bekliyordum. Ne lafı gediğine kokuyordum, ne sallanan parmakları yerine.  Kundağa dürülmüş hareket kabiliyetsizliğimle seni hep utandırıyordum, biliyordum. Söyler misin lütfen, şimdi sen benim neyim oluyorsun?

 

            Hâlâ aynı istasyondan trene biniyorum. Gözlerim dolu dolu oturmuşluğumuzun olmadığı aynı kantine bakıyor. Tel örgülerden gençlerin hengâmeli sesleri gelip yakama yapışıyor. Bundandır üniversiteli o kıza dönüverişim. Bundandır o kızın, her istasyona varışında senin için 'Dost ağlar karanfilim'i söyleyişi. Şimdi bir kez yani ki son kez senden istediklerim var, bilmem ki sana ayan olur mu... Bir kez daha herşeyi geride bırakarak bak gözlerime. Bir kez daha ellerin titresin gözümü gölgeleyen saçıma dokunurken. Bir kez daha beni düşün.  Beni düşündüğünde bir kez daha gözlerin dolsun. Bir kez daha benim için üzül.  Bir kez daha benim için yak zulmet gemileri. Bir kez daha benim için düş yere, bir kere de daha benim için hançerlen. Ben senden beter olayım o zaman. Anla ki acılarımızdan hayat bulsak.  Son bir kez.   Son kez... Anla ki üniversiteli o kızın, buna ne çok ihtiyacı var.