İsmet Özel'i anlamaya çalışmalı mı? Ne yaparsak yapalım, asla anlayamayacağımız ve "Bana ne kadar uzaksın" tepkisini alacağımız bir insanı anlamak uğruna fedakârlık yapmanın ve kafa yormanın ne anlamı var? Bugün İsmet Özel, İMDER (İstiklal Marşı Derneği) kanalıyla Türklük üzerine düşüncelerini Türk insanına arz ederken bile onu anlamak imkânsız gibi bir şey değil midir?
"İçinde yaşadığımız çağ İslam'ı arayanların onu ancak kitaplarda, Müslümanları arayanların onları ancak mezarlarda bulabildiği bir çağdır." (İsmet Özel)
Cemal Süreyya, İsmet Özel için şöyle bir şey söylemişti: "İsmet Özel'den solcular vazgeçemedi, sağcılar da bir türlü tam sahiplenemedi." Rivayet www.ismetozel.org sitesinde yayınlanan Osman Özbahçe imzalı İsmet Özel biyografisinden.
İsmet Özel, 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş bir şair. "Kendimi dahi görmüyorum, ama yaptıklarıma bakınca, bunu ancak bir dahi yapabilir diyorum" diyen şair, 30'lu yaşlarına kadar Sosyalist, daha sonra Müslüman olmuş, bu değişim edebiyat çevrelerince uzun yıllar konuşulmuştur. İslamcı camianın İsmet Özel'i benimsemesinde Sezai Karakoç'un önemli bir rolü olduğu muhakkak. Osman Özbahçe'nin İsmet Özel biyografisine göre, "Bir sohbetlerinde Cemal Süreyya'nın, "İsmet Özel Müslüman olduktan sonra da şiirini değiştirmedi," demesi üzerine Sezai Karakoç, Cemal Süreyya'ya, "Önceden de bizim gibi yazıyordu," diyerek İsmet Özel şiirine bakışını ortaya koyuyordu."
Türkiye'de esen sol rüzgârın kendini hissettirmeye başladığı 60'lı yıllarda şiir dünyamızda kendini göstermeye başlayan şair, gözüpek duruşu, kelime seçimindeki titizliği, toplumsal sorunlara eğilen gerçekçi şiiriyle kendine has bir yer oluşturur edebiyat dünyamızda. Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil kitabıyla kendi şiir anlayışını ilan etmesi gibi, İsmet Özel de 1969'da Evet İsyan'da topladığı şiirlerle kendi şiir çizgisini ilan eder. Bu tarih Özel'in aynı zamanda "polistir babam/ Cumhuriyet'in bir kuludur" dediği babasını kaybettiği tarihtir. "Bir şair, şair olduğunu 26 yaşına kadar şiir dünyasına ispat etmelidir" diyen Özel, bu kitabı çıktığında 25 yaşındadır. 1970 yılının Mart ayında Özel'in de başını çektiği Halkın Dostları Dergisi'nin ilk sayısı çıkar. Dergi 12 Mart muhtırası sonrası sıkıyönetimce kapatılır. 1971 İhtilâli sonrasında kendi dünyasında değişim yaşayan İsmet Özel'in Müslümanlığı tercihi, o günden sonra hep tartışılmış, Cemal Süreyya'nın dediği gibi, solcular bir türlü ondan vazgeçememiş, sağcılar da bir türlü tam sahiplenememiştir. Neden? Çünkü İsmet Özel, solcuyken solcuları, sağcıyken sağcıları beğenmeyen bir dava adamıdır. "Tez kızaran güllerden kendini sakın" derken davalarına ihanet edip çıkar peşinde koşan solcu arkadaşlarından şikâyet eder, "Türkiye'nin ve İslam'ın ne kazanacağı umurlarında bile değildi" derken de İslamcılardan. Hasılı İsmet Özel'in dünyasında Müslümanlarla Marksistler aynı zaafa sahiptir: "İnançlarıyla bir bağlantı kurmadıklarını gördüm, öyle kalakaldım."
"Ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum"
1984'te Celladıma Gülümserken yayınlanır, 1987 yılında Erbain'i yayınlar İsmet Özel, Amentü de dahil 40 yılın şiirleri toplanır bu kitapta. Bu kitaptan sonra uzunca bir süre şiir kitabı çıkmaz Özel'in, ta ki 2000 yılına kadar. Bu tarihte "Çağdaş bir Mesnevi yazdım" dediği Bir Yusuf Masalı yayınlanır. 2005 yılında ise Of Not Being A Jew (Yahudi Olmamak).
Şairimizin 1977 yılında Yeni Devir Gazetesi'nde başlayan, Milli Gazete, Yeni Şafak ve Gerçek Hayat'la devam eden yazarlık serüveni 4 Ağustos 2003 tarihli "Bir Zamanlar Bir İsmet Özel Vardı" (Milli Gazete) yazısıyla son bulur. "Yirmi altı sene önce bir yandan inancıma ortak saydığım kimselere laf anlatmak, diğer yandan geçim derdiyle şoför mahalline bir şekilde oturduğum bu arabayı sürmem için hiçbir ahlâki gerekçe kalmadı artık." diyerek sonlandırır gazete yazarlığını. Son sözü de şudur: "Türkiye'de yaşayanların ne kadarı Türk'tür? Siz bu soru üzerinde düşüne durun. Ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum."
İsmet Özel'in "Esenlik Bildirisi" adlı şiiri.
"Yahudi değilsem bile bende Yahudalık da mı yok?"
Bir zamanlar (2003 yılı Temmuz ayıydı sanırım) İsmet Özel'e bir röportaj teklifinde bulunmuştum. Sanırım İslamcılık konulu bir dosya idi. İsmet Özel bana bunun gereksiz ve faydasız bir iş olduğunu belirtip bir de "Şu an içinde bulunduğunuz camiada çalışmakla nasıl büyük bir ihanet içinde olduğunuzu bilmiyorsunuz." ithamında bulunmuştu. Pes etmeyip devam etmiştim. Ona sadece Yunus Emre üzerine bile üç saat konuşabileceğimizi, onunla konuşacak çok şeyimiz olduğunu söyleyip onu okuyan ve takip eden biri olduğumu ispat ettiğimde ise, "Tamam yapalım, ama bu röportajı yayınlayacak bir yer var mı Türkiye'de?" diyerek bu sefer de ona layık bir gazete, dergi ya da başka bir yayın organı olmadığını söyleyerek beni geri çevirdi. Hem kızmış, hem üzülmüştüm. İsmet Özel'in yirmi yıl boyunca yazdığı bir camiada benim bulunmam ihanet oluyor da, neden İsmet Özel'in yirmi yıl burada bulunması ihanet olmuyor? Odur budur bu soru benim İsmet Özel'le ilgili yapılan bütün konuşmalarda sorduğum, genellikle "İsmet Özel orada yazıyordu, ama o camianın adamı değildi. İsmet Özel'in bir yerde bulunması ile senin bulunman aynı şey değildir" şeklinde cevabını aldığım, haliyle kendime "İsmet Özel Sosyalist oluyor bütün Sosyalistlerden farklı, İslamcı oluyor bütün İslamcılardan farklı, İslamcılardan kopuyor bütün kopanlardan farklı, Türklüğü savunuyor, bütün Türklük müdafilerinden farklı, itiraz ediyor bütün itirazlardan farklı, doğruları söylüyor, bütün doğrulardan farklı, bu nasıl oluyor?" diye sormak zorunda kaldığım bir konu olmuştur. Bu konuşmamızın üzerinden birkaç hafta geçti ve İsmet Özel'in Milliyet'te (Ahmet Tulgar imzalı) bir röportajı yayınlandı. Daha sonra Akşam'da, daha sonra bugüne değin, Taraf, Vatan gibi gazetelerde, Kanal D, Habertürk gibi televizyonlarda röportajları yayınlandı şairimizin. Ben nasıl bir ihanet içinde bulunuyor olmalıyım ki, Milliyet Gazetesi İsmet Özel'e daha yakın durabiliyor? Aklıma Cemil Meriç'in bir sözü geliyor: "Havarilerini yaratmayan İsa çarmıha gerilmeye mahkûmdur." İsmet Özel bu konuda iyi, gerçekten iyi. Hatta İsa'dan bile daha iyi. Kendisi değil mi, "Yahudi değilsem bile bende Yahudalık da mı yok?" diyen.
Birkaç yıl sonra (23 Mayıs 2005) Ahmet Tulgar bir yazı yazmıştı İsmet Özel hakkında. "Aslında İsmet Özel'in, Martin Heidegger'le nasıl ilgili olduğunu daha 90'lı yılların başında kendi ağzından duymuştum." diye başlayan yazı İsmet Özel'in kimin etkisinde olduğunu anlatıyordu. Hatta genç kuşak, İsmet Özel'in Heidegger okumak için Almanca öğrendiğini konuşur, bu büyük adamın gayretini örnek alırdı. Tulgar şöyle devam ediyordu: "Heidegger, 20. yüzyılın en önemli filozoflarından. Bilenler bilir. Habermas, onu Hegel ile karşılaştırır zaman zaman. Ama bir yandan da bu büyük filozof, Alman faşizminin, Nazizm'in en büyük savunucularından olmuştur zamanında. Mesela işte Nazizm'in en güçlü olduğu dönemlerde üniversitelerde verdiği, sonra da, Naziler yenildikten epey sonra kitaplaştırdığı bu felsefe dersleriyle, konferanslarıyla. Ve Heidegger gibi büyük bir filozofun Nazizm'le bu ilişkisi Almanya'da hala tartışılmakta, üzerine kafa yorulmaktadır. İşte ben, Habermas'ın, sık sık uzun alıntılar da yaparak Heidegger'in bu konferanslarını, bu derslerini analiz ettiği yazısını okurken, 'küt' diye İsmet Özel'i hatırladım."
Tulgar'ın temel iddiası şuydu: "Heidegger'in Almanlar'a biçtiği rol ile Özel'in Türkler'e atfettiği ayrıcalık hemen hemen aynı."
Yine üzüldüm, yine kızdım. Senin röportaj vermeyi uygun bulduğun kişi bu mu şimdi?
İsmet Özel'i Anlamaya Çalışmak
Türkiye'de İslamcı camia için İsmet Özel hep taşınması gereken bir yük olmuştur, halen de öyledir. Neden? Bütün büyük adamlar gibi o da, "Ancak benim olduğum yere gelirsen seni adam yerine koyarım" demektedir. O'nun dünyasında Mevlana'nın ifadesiyle "Bütün anlatabildiğim karşımdakinin anlayabildiği kadardır" diye bir endişenin var olduğunu ben görmedim. Hepimiz kalitesiz, menfaatçi, işbirlikçi insanlarız da, İsmet Özel bize bu sıfatları ne zamandan beri ve nasıl taşıdığımızı haber vermektedir. "Ben hangi nedenlerle Sosyalist olduysam o nedenlerle Müslüman oldum" diyen bir şairi anlamak elbette kolay değil. "İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır / Ya Sen Gel Ya Beni Oraya Aldır" şiirini okuyan herkesin aklına şu gelir: Bu şiir, İsmet Özel'in Komünistlikten Müslümanlığa geçtiği dönemi anlatır. Kalp, bu yeni inanca henüz ısınmaktadır ve mutmain olmak için Din Gününün Sahibi'nin yardımına ihtiyacı vardır. Yalnız yardım nasıl isteniyor dikkat ettiniz mi? Neredeyse şeytanın Allah'la yaptığı pazarlığa yakın bir üslubu içinde barındıran bu yaklaşımı sorgulamadı Müslümanlar. Zaten "Beni bir ses sahibi kıl/kefarete hazırım" derken de şair pazarlığını sürdürmektedir. "Asla sana minnet etmem, ne alırsam bedelini öderim" denilen varlığın Allah olduğunu düşününce, İslam en mükemmel din olduğu için değildir şairin tercihi, şairin ihtiyacına karşılık verebilecek en uygun ilacı sunduğu içindir gibi bir yorum geliyor insanın aklına. Yani hakikate gitmez şair, hakikati çağırır. Kapısında kul olunup, içerden "Gel" sesi beklenmez. Ya sen geleceksin, ya da beni sen, kendin çağıracaksın. Buraya dikkat, şair, önce çağırıyor, eğer gelmezsen beni çağır diyor. Biz "Bu ne kibir!" diyeduralım, şair kendini "Vakurum, asla kibirli değilim!" diye izah eder. Yeri gelmişken "İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır / Ya Sen Gel Ya Beni Oraya Aldır" adlı şiirin son bölümünü buraya almak istiyorum:
"Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın"
İsmet Özel'i anlamaya çalışmalı mı? Ne yaparsak yapalım, asla anlayamayacağımız ve "Bana ne kadar uzaksın" tepkisini alacağımız bir insanı anlamak uğruna fedakârlık yapmanın ve kafa yormanın ne anlamı var? Bugün İsmet Özel, İMDER (İstiklal Marşı Derneği) kanalıyla Türklük üzerine düşüncelerini Türk insanına arz ederken bile onu anlamak imkânsız gibi bir şey değil midir? Son on yıldır Türkiye'de "İsmet Özel ne demek istiyor?" diye bir furya aldı başını gidiyor. Herkes bir tarafından çekiştirip, "Milliyetçilik mi yapıyor, Faşizm'e mi kaydı, "Sahabeden Türk olanlar da vardı" ne demek, "Allah Türkleri üstün yarattı" sözü ırkçılığa girer mi girmez mi, Veda Hutbesi'ni okumuyor mu bu adam, İslamcılardan kaçtı, ülkücülerin kucağına düştü, Necip Fazıl da böyleydi, son dönemlerinde Erbakan'dan ayrılıp ülkücü gençlere kucak açtı..." şeklinde sürüp giden tartışmalar nihayete ermiş değil henüz. Öyle veya böyle İsmet Özel kendinden bahsettirmeyi başarıyor şeklinde medyatik bir yorum varlığını koruyor.
Hepimiz Buradayız, Sen Neredesin?
Tıpkı daha önceden fikirlerini anlatırken yaptığını yapıyor İsmet Özel ve öyle bir yerden bahsediyor ki hiçbirimiz oraya gidemiyoruz. 90'lı yıllardan beri bahsettiği, 2000'li yıllardan itibaren temel doktrini "Kâfirle savaşmayı göze alan kişi Türk'tür" tanımını (her sözünde hikmet arayan havarileri bir yana - çünkü onlar iman ediyorlar) bugün bu ülke insanının halen anlayabildiğini sanmıyorum. Garip bir tablo çıkıyor ortaya. Ben iddia ediyorum ki, İsmet Özel'in şu an yanında olanlar onun Türklük tezlerini içselleştirdikleri ve o yolu yürünebilir gördükleri için değil, "Bu adam boş konuşmuyor" diye düşündükleri için oradalar. Dikkat edin, bütün İsmet Özel tartışmalarında hep aynı sorular sorulur, hemen hemen birbirine yakın cevaplar verilir, ama konu bir türlü anlaşılmaz. Herkes söyledikleriyle kalır. Bundan yıllar önce, bir gece vakti, İsmet Özel'e telefonda, "Kur'ân bile okuyamadığım dönemler oldu, bir tek sizin kitaplarınızı okuyabiliyordum" diyen birisi olarak, şunu söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum: "Hepimiz buradayız, sen neredesin?" Yıllardır seni konuşuyor, yargılamaktan korkuyor, anlamaya çalışıyor, başaramıyor, yine de tanımlamaktan kaçınıyor, tekrar konuşuyoruz. Madem ki hepimiz hainiz, üç kuruşluk dünya nimetleri için Allah'ın dinini satmaya teşne sahtekarlarız, nasıl oldu da içimizde bu kadar uzun süre durabildin? Şimdi bizi Türk olmaya, İMDER'e çağırıyorsun, yaşarsak, bir on yıl sonra burayı da terk etmeyeceğini nereden bileceğiz? Bu tedirginlik nasıl olsa sürecek, yine biz suçlu olacağız, yine sen gidecek misin?
İsmet Özel'e İhanet Etmek
İsmet Özel okuyan bir insan, her entelektüeli okuduğunda hissettiği şeyi hisseder önce. Yanlışlar gün yüzüne çıkmaktadır, fark etmediğimiz gerçekler, hatırlamamız gereken kayıplarımız... Bir İsmet Özel okuru, "Hadi bana yapmam gerekeni söyle" talebinde bulunamaz. Özel'in böyle bir derdi yoktur. Bunu anlayışla karşılamak mümkün. Ancak "senin yazdıklarından ben bunu çıkarıyorum" demeye kalktığınızda da, "Yazıklar olsun" diye bir ses duymanız işten bile değildir. "Ben anlatmak için büyük çaba sarf ediyorum. Anlamak isteyen de azıcık kendini yorsun" demektedir Özel. Bir ikilemle karşı karşıyadır İsmet Özel okuru, "Acaba ne demek istiyor?" gibi bir kaygısı olmalıdır, vardır da. Şairin, "Düşündüm/ kafa kemiklerimi eritinceye kadar" dediği hali okuru da yaşar. Ancak kimse şunu sormaz: "Acaba İsmet Özel kendini anlatabiliyor mu?" Ya da "İsmet Özel acaba ne demek istediğini gerçekten biliyor mu?" Tarkovsky'nin Stalker filminde kendini sorgulayan yazarın sözleri İsmet Özel için de geçerli değil mi? "Ne istediğimi ifade etmek için doğru sözcüğü nasıl bilebilirim? İstediğim şeyi gerçekte istemediğimi nasıl bilebilirim? Ya da, istemediğim şeyi gerçekte istediğimi nasıl bilebilirim? Bunlar anlaşılması zor şeyler. Onları adlandırdığımızda anlamları kaybolur, erir, çözülür. Tıpkı güneşte kalan bir denizanası gibi."
Evet, Onu anlamak zor, anlatmak da. Fakat bu itiraf bile İsmet Özel'in kabulleneceği bir şey değildir. Şu cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum: "Ben yanlış anlaşılmayı bile nimet kabul ediyorum. Rahatsız olduğum şey, beni yanlış bile anlamıyorlar, hiç anlamıyorlar şeklinde. Yoksa beni gerçekten anlayacak olsalar, hiç konuşmam."
O halde nedir derdi İsmet Özel'in? "Yerimi yadırgadım" diyen ve "yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka" diye isyan eden şair, bizi gidemediği, bulamadığı bir yere mi çağırmaktadır? Hiç kimsenin gitmeye muvaffak olamadığı bir yerde duruyorsa, ya da gidilecek yer yoksa, suç bizim mi?
" Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana Yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım Ya Rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde? "
"Hakikate adamlarla gidilmez" diyor Hz. Ali, "Sen hakikati öğren, hakikat adamlarıyla zaten tanışırsın". "İsmet Özel bizi hakikate götürecek" diye beklemek şairin kendi ifadesiyle "doğadan bir vahiy bekledimse boşuna" demesi gibi bir şey. Derdimiz hakikatle buluşmaksa bizi oraya İsmet Özel götüremez. Hakikat her insanda o insana mahsus bir şekilde tecelli eder. Mevlana'nın dediği gibi, "Testide ne varsa dışarı o sızar."
Belki ihanet olarak algılanacaktır ama ben bu yaftayı göz önüne alarak diyorum ki; İsmet Özel'in Allah'a yaptığı teklifi biz de ona yapabilmeliyiz: "İçimizden şu zalim şüpheyi kaldır, ya sen gel, ya bizi oraya aldır."