"Tokat'a gitmek gerek. Çünkü Tokat'ta insan ve iklim mutedil."
 
 
Ekrem Anaç'ın kaleminden Tokat 
 
​Yollar, alıp götüren, döndürüp getirmeyen yollar. Bir yere gitmenin, bir yerden dönmenin bir anlamının olduğu vakitlerdeki yollar. Taşlı, tozlu, çileli yollar.   Dünyanın ta öteki ucuna gitmenin ve gelmenin çocuk oyuncağı olduğu günümüzde, gitmenin ve dönmenin, ayrılmanın ve kavuşmanın tüm anlamlarını yitirdiği günümüzde, biz ne kadar anlayabiliriz bilmiyorum, ayrılmak ve kavuşmak nedir?  
 
İşte yürüyor olduğumuz şu yol kim bilir nelere şahit oldu: Savaşlar, depremler, seller,  hüzünler,  acılar,  ayrılıklar, eh belki birazcık kavuşmalar, sevinçler. Bir yol deyip geçmemek gerek, muhakkak ki bir mekânda yaşananlar ve yaşayanlar o mekâna tesir ediyor ve iz bırakıyor. İsterseniz kaldırın başınızı, bakın aşağı doğru şu az önce geldiğiniz yol ile bu belki 2000 belki 3000 bin yıllık yol size aynı şeyi mi hissettiriyor? Şu az sonra göreceğiniz, kim bilir başında nelerin konuşulduğu, nice yorgun bineğin su içtiği 1000 yıllık çeşme ile bir karayolu çeşmesi aynı olabilir mi?
 
Bana öyle geliyor ki şu yürüdüğünüz yol gelenlerin daha çok zenginliği için geldiği, gidenlerinde hep olduğu gibi daha çok savaş için gittiği bir yoldur. Daha çok hüzün, eh birazcık sürur ve sevinç.
 
Tokat'ın yakın dönemi için yapılan bir çalışmada şu hikâye yer alıyor: Tokat'tan bitmez tükenmez amma bitiren ve tüketen Yemen Savaşına son postada 102 kişi gidiyor. Üç kişi dönüyor. Dönenlerden birini adı Hafız, Yemen Çöllerinden 16 yıl sonra dönüyor evine. Giderken henüz üç yaşında olan kızı açıyor kapıyı, tanımıyor, içeri haber veriyor. Hafız'ın kız kardeşi bakıyor kapıya, nerdeyse o da tanımayacak, son anda Yemen Çöllerinin 16 yıl hırpaladığı Hafız Ağabeyini çakır gözlerinden tanıyor. Hangimiz böyle bir ayrılığı, iliklere kadar işleyen ayrılığı ve kavuşmayı kavrayabiliriz. Ey yolcu, şu Yemen gazisi Hafız'ın da yürüdüğü yolu yürüyüp geçme, düşün, hayal et!
 
 
Yürümeye başladığınız bu yol, Bağdat'tan, Tebriz'den, Sivas'a; Sivas'tan Tokat'a; Tokat'tan Amasya'ya Merzifon'a oradan da İstanbul'a kadar uzanmaktadır. 15. yüzyıldan itibaren geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar; bakır, yazmacılık, deri, ipekçilik, çömlekçilik alanında çok büyük üretim kapasitesine sahip olmuştur. Büyük bir ticaret potansiyeli olan, verimli topraklara sahip ve pek çok kargaşalar yaşamış Tokat'a uzanmaktadır. Bu gün biraz yol ağlarının dışında kaldığı için bilinmezliğe mahkûm olmuş Tokat'a.
 
​Evet, bilinmiyor Tokat. Tokatlılar bilmiyor. En çok bilmesi gereken mimarlık tarihi uzmanları, sanat tarihçileri, belediyeciler bilmiyor. 
 
​Türklerin Anadolu'ya gelişinden itibaren 900 yıllık mimarlık adına ortaya konulan bütün çabaların bir çırpıda görülebileceği tek yer Tokat. Türklerden önce de önemli bir merkez, Pontus krallarının yazlık saraylarının bulunduğu bir yer,  Roma Kral yolu güzergâhında, Bizans döneminde bölgenin dini merkezi.  
 
Malazgirt sonrası en eski Türk Camisi ve en eski medreselerden biri burada. Gök Medrese bütün Anadolu'da avlu yüzeylerinin tamamen çini kaplı olduğu tek açık avlulu medresedir. 13.14.15. yüzyıllara ait orijinal mimarisiyle günümüze ulaşmış ve erken dönem Osmanlı cami mimarisine en büyük etkiyi yapan 9 adet zaviye ile de tektir, benzersizdir bu şehir.
 
Danişmentliler döneminde Beyliğin merkezi. Karadeniz sahillerine, orta Anadolu'ya ve batıya yapılan seferlerde bir istinat noktası, Selçuklunun altı, Osmanlının on önemli şehrinden biri. Selçuklu tahtına çıkan şehzadelerden  -Alaeddin Keykubad dâhil- çoğu burada yöneticilik yaptığı bir belde.  Hazreti Mevlana'nın "Tokat'a gitmek gerek çünkü Tokat'ta iklim ve insanlar mutedil" diye iltifat ettiği bir şehir.  14. yüzyılda, Selçuklular, İlhanlılar, Ertana Beyliği, Kadı Burhaneddin ve Osmanlı Devleti olmak üzere beş ayrı yönetim gören bir coğrafya. 15. yüzyılda yoğun bir mimari faaliyetin olduğu kenttir burası. Bütün Anadolu'nun bu yüzyıla ait en güzel yapılardan Gülbahar Hatun Camisi de buradadır.
 
​16. Yüzyılda da ihmal edilmemiş Tokat. Mimar Sinan ile ilişkilendirebileceğimiz bir cami ve hamam var bu kentte, Ali Paşa Camii ve Hamamı.  
 
17. yüzyılda yine bütün Anadolu'nun en güzel ahşap tavanlı camilerinden üçü ve en büyük şehir hanı inşa edilmiştir. Bu yüzyılda kara gümrüklerinin burada olması sebebiyle bütün kervanların uğramak zorunda olduğu bir tekstil, ham bakır işleme, mamul bakır ve deri üretim merkezi… Bütün bu alanlarda Rusya ve Avrupa içlerinde kalitesinden ötürü diğer üretim merkezlerinin rekabet edemedikleri bir yer. Bu asırda Evliya Çelebinin ve diğer seyyahların öve öve bitiremedikleri, birbirinden güzel yapıların bulunduğu ve tüm Anadolu'nun en büyük şehir hanının yapıldığı emsalsiz bir mekân.
 
18. ve 19. yüzyıllarda yine bütün Anadolu'nun en görkemli ahşap tavan göbeğine sahip konağı Latifoğlu Konağı ve Anadolu'nun en güzel Mevlevihane'si bu şehirdedir ve en güzel saat kulelerinden biri de.
​Ve sonraki yıllar… Şu veya bu sebeple gelişip büyümesi yavaşlayan, hatta duran ve gerileyen,  nefesi tükenen yorgun bir kent. 
 
​Bu şehrin geçmişi bize çok şey yapmış, ruhu olan bir şehir bırakmış. Bizim de borcumuzu ödememiz gerekir. Hem de çok acı çektirdikten sonra. Evet, fark edemedik, geç kaldık ama hâlâ yapacak şeyler var, daha fazla geç kalmadan.