"İnsan en az üç kişidir.

Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü.

En sahicisi de bu üçüncüdür. Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında,

aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen.

Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayalidir o.

Yine bu yüzden iki insanın birbirine âşık olması en az altı kişi arasında geçen bir hadisedir.

Hangi kişiliğinin hangi kişiliğe, hangi parçanın hangi parçaya özlem duyduğunu çözemediğinde,

içmeyi unuttuğun sigara parmaklarını yakana kadar karşı duvara bakarsın."

Emrah Serbes

 

 

 


 

YÜZÜ OLMAYAN KADINLAR ÜZERİNE...

Volkan Durmaz


 

Hep hayalinde yarattığı o kadına aşık oldu. Yarattığı kişinin aslı, hayalindeki kadar güzel olamadı hiçbir zaman. Belki de en büyük hayal kırıklığı buydu...

 



Yönetmen Giuseppe Tornatore'nin Esrarengiz Kadın (La Sconosciuta / The Unknown Woman) filminde Gizemli Kadın Irena'nın ruhunu asla rahat bırakmayacak anılar zihnine kazınmıştır. Irena için sadece bir tek güzel anı kalmıştır geriye: Melankolik, kalp burkucu kayıp bir aşk. Filmde Irena, cazibesini korumasına rağmen gizemli belli belirsiz bir figür olarak karşımıza çıkar.


 

Yüzü olmayan kadınların hikâyesini duyduğumda aslında hayatım boyunca aradığım, peşinde koştuğum o yüzü olmayan kadını keşfetmiş kadar olmuştum.

 

Fransız empresyonistler Claude Monet ve Georges Seurat'ın resimleri üzerine yazılan bir makale okudum. Makale, "birlikte olmayı arzu ettikleri ancak yüreğine asla, hiç bir zaman hükmedemeyeceklerini de bildikleri kadınlardan" bahsediyordu.



 

Monet'nin tanınmasını sağlayan 1866 tarihli Camille ya da Yeşil elbiseli kadın (La Femme à la Robe Verte) adlı eseri, gelecekteki eşi Camille Doncieux'nun Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi. Ama benim ilgimi çeken "Woman with a Parasol" isimli resmiydi. O resminde yüzü olmayan bir kadın yer alıyordu. Monet belki de hayalindeki kadını çizmişti.

 

Gece vakti yolculuk etmek gibi ise hayat, o kadınlar da arada altından geçtiğimiz sokak lambası misali aydınlatır yolumuzu, sonra uzaklaşırız ondan ardımıza baka baka...


 

Georges Seurat de tıpkı Monet gibi yüzü olmayan onlarca kadını resmetmiştir. Hepsi ya sırtını dönmüş, ya yüzünü kapatmış, ya karanlığa gizlemiş kendini...

 

Aslında gerek Monet gerekse Seurat olsun her ikisi de aradıkları kadınlarla karşılaşmış ancak yüzlerini resmedememişlerdir. O yüzü olmayan kadınlar sadece onların hayalinde dokunamadıkları kadınlardır.

 

Hepimizin beklediği kadındır aslında o yüzü olmayan kadınlar. Bazen o kadını bulduğumuzu sanırız, sonra çok yaklaştığımızı ve sonrasında bulduğumuz kadının o olmadığını...


 


Bu kadınlar, derin bir denizde yada derin deniz gibi yok olan, rüzgarda savrulan ve puslu ufkun merkezinde yitip giden kadınlardır. Yüzleri yoktur, hayalleri vardır.

 

Yüzü olmayan kadınları içlerinde yaşatan erkekler ise son derece gerçekçi ve haddini bilen erkeklerdir. Nelere kadir olduğunun farkındadırlar. Karşılaştıkları kadınlar karşısında yada o fırtınada ne kadar ayakta durabileceklerinin veya o siste ne kadar ilerleyebileceklerinin farkındadırlar. İçten


 

Asla elde edemeyeceği, kontrol edilemez kadının düşüyle coşar, durulur ve mutlu olur. Ve bu düşü ya Monet ve Seurat veya bir başkası gibi resmeder ya yazıya döker...

 

Kimi yollar, sonlandırılmak için değil üzerinde yürünmek için yapılmıştır. Ne kadar bu yolculuğu sürdüreceğimiz ise hedefimizin gerçekten ne olmasını istediğimize bağlıdır.

 


Zaten doğru da yoktur, sadece yapılan tercihler vardır. Kişinin doğru yada yanlış olarak yaptığı tanımlamalar, sadece kendi faydalarını gözeterek tasarladıkları durum tespitleridir. Nihayetinde hayata yaşanan gerçekler diye bakılırsa Leo Malet'in dediği gibi "Hayat Berbat"tır.

 

Belli ki yüzü olmayan kadınlar, aslında ulaşılamayan kadınlardır. Benim bahsettiğim kadın belki senin gibi bir kadındır.



 

"Belki bu dünyanın bir yerinde senin için mükemmel bir eş yaratılmıştır, ancak asla onunla tanışmak ve bir araya gelmek fırsatını yakalayamayabilirsin. Bu sen istemediğin için ya da o istemediği için de olmaz. En muhteşem şakacı olan Tanrı, sizi aynı asansöre sokar ama sohbet etmeniz için bir vesile yaratmaz. Birbirinizin farkına bile varmadan kendi yolunuza gidersiniz."



Bir gün bir yerde karşılaşırsın onunla, onun kendi hikayesi vardır, senin de kendi hikayen, bakışırsın, çakışırsın, ama susmak emredilmiştir ikinize de...

 

Sen de susarsın...