"Sarhoşluğun ve deliliğin erdemine inanıyorum."
Bir Yazarın Notları - Emin Gürdamur
-Dünyada geçirdiğiniz yaşam tecrübenizden ne öğrendiniz?
Yadırgadığın başına gelir, çok istediğin nadiren olur.
-Yaşamın neresindesiniz? Kıyısında, köşesinde, derininde, gerisinde, ötesinde?
Gerisinde, hep gerisinde. Çünkü ne zaman bir istasyona varsam o tren hep kalkmış oluyor. Ya da gerçekte ne tren var ne istasyon, her şeyi ben uydurdum; o zaman da başka türden bir geride kalma hissi abanıyor üzerime.
-Yazmak nedir?
Binbir başlı bir muamma.
-Yazmak mı, yaşamak mı?
Tartışmasız bir şekilde yazmak. Çünkü sadece yazarken özgürüm.
-“Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç?” diyor yazar. Siz niçin yazıyorsunuz?
Binbir Gece’nin Şehrazat’ı hepimiz adına buna cevap verdi: Yaşamak için.
-Kabiliyet, ilham, emek, birikim, dert. Yazarlık için sizin sıralamanız nasıl?
Kabiliyet, dert ve emek. Sihirli sözcükler, bunlar. Gerisi olsa da olur olmasa da.
-Bilinmek, paylaşmak, kurtulmak, dertleşmek. Yazma eylemi size hangi duyguyu yaşatıyor?
En çok kurtulmak. Diğer duygular ise ne yazdığıma bağlı olarak araya sıkışıyor zaten.
-Okuyucudan beklentiniz?
Mütevazı bir beklentim var: İnsanların, kıtalar ve çağlar boyunca, gözlerimin içine bakıp seni anlıyorum, demesi.
- Yazarken tıkandığınız anlarda ne yaparsınız?
Balkona çıkıp bir sigara içtiğimi hayal ederim.
-Okurken kitaba nasıl davranırsınız?
Biraz gaddarca. Karşılıklı izler bırakarak. Onu ne amaçla ve hangi duygular eşliğinde okuduğumu, altı çizili cümlelerden, kenar notlarından kolaylıkla hatırlarım.
-En sevdiğiniz üç kitap?
Gogol’ün Palto, Burun, Bir Delinin Anı Defteri; Wolfgang Borchert’in Ama Fareler Uyurlar Geceleyin’i ve elbette İsmet Özel’in Erbain’i.
-En sevdiğiniz üç film?
Nostalgia, Die Wand, Vesikalı Yarim.
-İnsan nasıl özgürleşir?
Kendi kalbini kıra kıra. Dışarıdaki bütün zincirlerden daha güçlü ve daha zorba halkalar orada çünkü.
-İnsan geçmişinden kurtulabilir mi?
Kendini öldürmeyi başarabilirse neden olmasın.
- Dünyamızın geleceğine dair en büyük endişeniz?
Filmlerden etkileniyor olabilirim ama yapay zekâ sanırım.
- Sevgi mi, aşk mı? Neden?
Aşk çünkü sarhoşluğun ve deliliğin erdemine inanıyorum.
- Bir yazar için yol ne anlam taşır?
Bir yazar için yol, kaybedip bulmanın, sonra tekrar tekrar kaybedip bulmanın ve nihayet kamilen kaybolana kadar bu Sisifosvari azabı tekrar etmenin adı olsa gerek.
- Yalnızlık nedir?
Yalnızlık, her kelimenin dünyadaki insan sayısınca anlamının olmasıdır.
- Niçin sosyal medyadayız?
Bunu saklamayacağım, eğlenceli bir kere. Kendi hayatımdan daha renkli insanlar var orada ve artık sanırım ara sıra onlara göz atmadan edemiyorum.
- Kalem mi, klavye mi?
Aziz klavye.
- Dünyada en çok ilginizi çeken konu hangisi?
Bir kadın ve bir erkek. Böylece aslında insanlık tarihi demiş oluyorum.
- Herkesin hayatı anlatan bir kelimesi vardır. Sizin kelimeniz hangisi?
Dostlarımın sitemlerini bir araya getirince tek bir kelime beliriyor: Dalgınlık.
- Kitaplarınızı okuması için başkalarına verir misiniz?
Evet, zevkle. O kadar isterim ki bunu. Bazen zorla verip okuturum.
- İnsan ne ile yaşar?
İnsan yaşamak istemeye görsün. Kendi alçaklığına, çaresizliğine, acılarına tutunarak bile yaşar.
- Çocukken en sevdiğiniz oyuncağınız neydi?
Tank. Plastik bir tank. Ucuna bir ip takar, bütün mahalleyi bir uçtan bir uca general edasıyla dolaşırdım.
Bir insan hayatında kaç kere beyaz bir sayfa açabilir?
Yeni bir sayfa açmak, kendinize yeniden alışmak demek. Bu konuda Dostoyevski en cesur sözü söyledi: “Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.” Yani insan varsa sonsuz beyaz sayfa var demiş oldu.
- Hayatın kendisi mi, anlamı mı? Hangisi daha önemlidir?
Bütün kullanılmışlığına, yerli yersiz zeminlere monte edilmesine rağmen elbette hayatın anlamı. Anlam her zaman her şeyin üzerindedir. Şu bizi dört bir yandan kuşatan biyoloji hapishanesinden ve altında kıvranıp durduğumuz bellek enkazının elinden kurtaracak bir şey varsa o da anlamdır.
Son niyetine. Sular ne zaman durulacak?
Perdeler inip ışıklar yandığı zaman. Her şeye rağmen o vakte inancımı korumaya çalışıyorum.