“Yaşadığımız topraklarda modern zamanlar için durulma gözükmüyor”

 

 

Selçuk Küpçük ile Hayat Dair Kısa Kısa 

 

-Dünyada geçirdiğiniz yaşam tecrübenizden ne öğrendiniz?

Zor bir soru. Pas geçtim bunu.

 

-Yaşamın neresindesiniz? Kıyısında, köşesinde, derininde, gerisinde, ötesinde?

Yaşamanın mecburi hizmetindeyim.

 

-Yazmak nedir?

Yazmak acı veren bir şey.

 

-Yazmak mı, yaşamak mı?

Bilmiyorum. Belki iç içedir.

 

-“Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç?” diyor yazar. Siz niçin yazıyorsunuz?

Hayata dair başka bir savunu düzeneği üretemediğim için belki. Acı veren şey budur belki.

 

-Kabiliyet, ilham, emek, birikim, dert. Yazarlık için sizin sıralamanız nasıl?

Benim sıralamam farklı. Önce yaralı bir kalp gerekiyor. Bütün ömür bu yaralı kalbi tamir için yazıyoruz. Tamir oluyor mu? Olmuyor sanırım. Ben bu tamir için yazdım. Başka hiçbir şey için yazmadım.

 

-Bilinmek, paylaşmak, kurtulmak, dertleşmek. Yazma eylemi size hangi duyguyu yaşatıyor?

Yazma bilinci bende empati duygusunu geliştirdi diye düşündüm hep. “Öteki”nin öyküsünü fark etmeyi, onu paylaşmayı besledi daha çok.

 

-Okuyucudan beklentiniz?

Okuyucudan bir beklentim yok. Okuyucu için yazmıyorum. Kendim için yazıyorum. Ben de bir okurum. Başkalarının yazdıklarını okuyarak dünyaya dair durumumu açıklayacak cevaplarımı arıyorum.

 

 

-Yazarken tıkandığınız anlarda ne yaparsınız?

Ben yazarken değil, başlarken tıkanırım. Bir türlü başlayamam. Bahaneler uydururum. Başladığımda ise anlatacak ne çok şey var diye düşünürüm.

 

 -Okurken kitaba nasıl davranırsınız?

Okuduğum kitap benim için sürekli elimin altında olacak bir metin ise onu öncelikle kaplarım. Sayfalarını “kırmam”. Cildine zarar vermem. Sadece kurşun kalem ile satır altlarını çizer, kenarlara notlar alırım.

 

-En sevdiğiniz üç kitap?

Ben buna kolay cevap veremem herhalde. Dünya yolculuğum sırasında geçirdiğim zihinsel gelişim, dönüşümlere göre bu metinler de değişir.

 

-En sevdiğiniz üç film?

Filmler de bir metin netice itibariyle. Kitaplar gibi bizde iz bırakıyor. Çocukluğumun filmi “Canım Kardeşim”. Gençliğimi bütün Bruce Lee filmleri ile açıklayabilirim. Şimdi ise birkaç tane var. “Büyük Adam Küçük Aşk”, “Başkalarının Hayatı”, “Çiçek Abbas”, “Muhsin Bey”, “Züğürt Ağa”… böyle gider.

 

-İnsan nasıl özgürleşir?

Öğrendikleri ile hesaplaşarak. Onlarla çatışarak. Yalnız kalabilmeyi göze alarak.

 

-İnsan geçmişinden kurtulabilir mi?

Ben kurtulmak yerine, yüzleşmeyi tercih ederim. Öyle yaptım. Yapıyorum sürekli.

 

-Dünyamızın geleceğine dair en büyük endişeniz?

Çocuklarımızın kötü bir dünyada yaşayacağına dair endişem. Dünyanın bütün çocukları için.

 

-Sevgi mi, aşk mı? Neden?

1980’lerde insanlar birbirlerine doldurması için böyle soruların olduğu defterler verirlerdi. Sizin bu sorunuz onu getirdi aklıma. Bu sorunun kimseye faydası yok sanırım.

 

-Bir yazar için yol ne anlam taşır?

Artık yolculuk yapmak istemiyorum. Oturmak daha anlamlı benim için. Başka yazarlar için ise bilemem.

 

-Yalnızlık nedir?

Yalnızlığı ile baş etmeyi becerebilen herhalde dünya ile de mücadele etmeyi başarandır. Yalnızlığı bir anlama bindiremezseniz o sizi yalnızlaştırır.

 

-Niçin sosyal medyadayız?

Bunu en iyi Baudrillard açıkladı herhalde. Hepimiz deforme edilmiş bir gerçekliğin içindeyiz. Ne acı.

 

-Kalem mi, klavye mi?

Okurken kurşun kalem. Yazarken klavye.

 

-Dünyada en çok ilginizi çeken konu hangisi?

Kader ve zaman.

 

-Herkesin hayatı anlatan bir kelimesi vardır. Sizin kelimeniz hangisi?

Bu tür sorular insanın mahrem dünyasını tehdit eden cazibeli sorulardır benim için. Bunu pas geçtim.

 

-Kitaplarınızı okuması için başkalarına verir misiniz?

Genellikle vermem. Sadece kitabın ismini, yazarını ve niçin önemsediğimi söylerim.

 

-İnsan ne ile yaşar?

Bilmiyorum. Geldiğimize göre ne varsa hepsi ile yaşayacağız herhalde.

 

-Çocukken en sevdiğiniz oyuncağınız neydi?

Evimiz denize akan bir derenin ağzında idi. Tenekelerden kayık yapardım. Bunu mahalleden bir arkadaşım öğretmişti bana. Ucuna ip takar ve derede büyük hayaller kurarak yüzdürürdük kayıkları. Orada kolaydı kayığı yüzdürmek. Sonra büyüyünce zorlaştı.

 

-Bir insan hayatında kaç kere beyaz bir sayfa açabilir?

Açabilme gücüne bağlıdır herhalde.

 

-Hayatın kendisi mi, anlamı mı? Hangisi daha önemlidir?

Hayat ile ilgili bu tür bilgelik gerektiren soruları hiç cevaplayamam. Bir cevabım yok. Olan beri gelsin.

-Niçin arabesk dinlemeliyiz?

Bunu bana özel mi soruyorsunuz bilmiyorum ama ben küçüklüğümden beri çok arabesk dinlerim. Birçok türü dinlerim ama arabesk baş köşededir. Ülkemin öyküsünü anlatan güçlü ve gerçekçi bir hikayeye sahip olduğu için. Bu hikayeyi çok anlamlı bulurum. Hüseyin Altın’dan Bergen’e, Esengül’den, Azer Bülbül’e kadar.

 

-Türk toplumunu en çok etkileyen arabesk sanatçımız hangisi? Müslüm Gürses mi, Orhan Gencebay mı, Ferdi Tayfur mu, İbrahim Tatlıses mi?

Bunları çok yazdım. Yazıyorum. Arabesk de birkaç döneme ayrılıyor ve bu isimlerden bazıları Türkiye’nin bu dönemlerini temsil ediyor. Sizin bu sıralamanıza ben Hakkı Bulut’u da katarım. Bunlar A takımıdır. Bir de B takımı var. İkinci halka. C takımı var besteciler ve söz yazarları.

 

-Son niyetine. Sular ne zaman durulacak?

Yaşadığımız topraklarda modern zamanlar için durulma gözükmüyor.

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile