CERMODERN

 

Ne kadar sorunlu bir dünya!

 

“Bu kadar sorunlu bir dünyada,

olan olaylar karşısında tahammülümüz artsın diye size karın ve

doğanın fotoğraflarını gösterdiğim için hiç pişman değilim.”

Abbas Kiarostami

 

 

 

(Abbas Kiarostami Söyleşisi 9 Ocak 2016 -  Ankara)

 

Yazar/Redaksiyon: Volkan Durmaz

 

CerModern, İran sinemasının günümüzdeki popülerliğini en çok borçlu olduğu yönetmen Abbas Kiarostami’nin Türkiye’de bugüne kadar açılmış en kapsamlı sergisini Ankaralı sanatseverlerle buluşturdu. CerModern, serginin açılışından önce düzenlediği bir söyleşi ile Ankaralılar ile usta Yönetmeni bir kez daha buluşturdu.  Kiyarostami, 2-3 gündür Türkiye’de olduğunu ve bu büyük kitle ile bir araya gelmesine vesile olduğu için CerModern’e teşekkür etti. Ben de söyleşi öncesinde usta yönetmenle bana özel görüşme fırsatı yaratan ve hayatımda kendi adıma en önemli anlardan birisi olan CerModern Yönetici Ortağı ve aynı zamanda SineMardin Uluslararası Film Festivali Başkanı değerli dostum Helün Fırat’a minnet borçluyum.

 

UYGULAMA

 

Kiarostami’nin sergi öncesinde gerçekleştirilen söyleşide ise şu temalara değindi:

 

 

“Yolculuk sadece bir noktadan diğer bir noktaya gitmek anlamına gelmiyor”

Yolculuk sadece bir noktadan diğer bir noktaya gitmek anlamına gelmiyor. İranlı şairler defalarca bu konuya işaret ettiler.  Sizin de bildiğiniz gibi eski günlerde yolculuk bugünlerde olduğu kadar kolay değildi. Şairlerin şiirlerinde de bunu görüyoruz. Mesela Rumi şiirlerinde elsiz ve ayaksız bir yolculuktan bahsediyor yani sadece zihninde bir yolculuktan bahsediyor. Burada bahsedilen bir değişim… Yani hayat boyunca tecrübe biriktirmek, değişmek, yeni bir dünyaya, yeni bir felsefeye doğru yönelmek… Bu çağdaş İran şiirinde de muhakkak var.

 

SÖYLEŞİ

 

Akhavan-Sales’in bir şiire değinmek istiyorum:

 

‘Seninle dün gece nereye kadar gittim.

Yalnız başıma öyle bir yere vardım ki beraber oraya varamazdık’

diyor rüyasında birlikte oraya gitmiş bir kişiyle; büyük ihtimalle sevgilisiyle...

Bu zihinsel bir yolculuk ve bunun değeri arabayla yapılan yolculuktan daha fazla…

 

“Karın bu kadar beyaz olmasının sebebini anlayamıyorum!”

Ne kadar düşünsem de karın bu kadar beyaz olmasının sebebini anlayamıyorum. Önce bu şiiri böyle bırakmak gerekiyor. Daha fazla yorumlamak istersem tefsire girer ve bence bu zor bir iş ve daha derinden bir şey elde edemeyiz. Eğer çocuklar gibi biraz daha sade düşünmeye kalkarsak çoğu şeyin anlamını öğrenemeyiz. Eğer bir çocuk bana ‘kar neden bu kadar beyaz?’ diye sorarsa onu muhakkak ikna edebilecek bir cevabım olamaz. Bu cevap verememe hali doğanın karmaşık halini anlamamıza yardımcı oluyor. Neden kar bu kadar beyaz? Bu kadar… Fazlası yok… Kim cevap verilebileceği konusunda ikna edebilir bizi? Bence bu şiirle bu kadarıyla yetinmemiz gerekiyor.

 

“Farklı bakış açısına sahip olmaları şairlerin en önemli özelliklerindendir”

Hepimiz için bazı klişeler oluşmuş durumda. Tekrar gözden geçirerek bunları düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bizim kültürümüzde ve çocuk hikâyelerimizde kargayı sevilmeyen ve uğursuz bir kuş olarak görürler. Ayrıca hırsız… Bence bu, hayvanların gerçek anlamını vermiyor. Belki birisi karga, bir sabunu çaldığında onun şaka yapmak istemediğini anlamadı. Şair, ilk kez kargaya hırsız sıfatını verdi. Bir şeyi yargılamak için birçok nedenimiz olabilir. İran’daki Sadabad sarayında bir sergim vardı. Sadabad Sarayında kargalar insanlardan korkmuyor. Biz de her hafta oradaki atölye çalışmamızdan ötürü oraya gidip kargaları görüyorduk. Bildiğiniz gibi kargalar çok uzun yaşıyorlar. 90 yaşın üstünde bir oyuncu olan İntizami’nin kargalarla ilgili bana anlattığı bir hatırası vardı. Onu size anlatmak istiyorum: Bir dizide oynuyormuş ve aynı sarayda 100 yıl önce yaşayan birini onu canlandırmak için onun kostümünü giymiş.  O, kaçarlar dönemine ait uzun kostümle dışarı bahçeye çıktığında bütün kargalar etrafını sarmıştı ve şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Kaçar dönemine ait bir kostümü giymişti ve yüz yıl öncesine ait bir kostümü giydiği için kargalar şaşkınlıkla ona bakıyorlardı. Kimse gerçekten bir karganın gerçek ömrünü öğrenmek için onlara 100 yıl bakmamıştır. Karganın diğer kuşlarda olmayan bir özelliğine değinmek istiyorum. Bu şaka değil, ciddi. Bu da onların hafızasıdır. O zaman yeni doğmuş bir kuş olan o karga büyüdüğünde hala hafızasında onu tutuyor. Bu yaşayan canlıyı gördüğünde bunu anımsıyor. Şimdi biz nasıl bu hayvanların uğursuz olduğunu söyleyebiliriz? Bu fevkalade özelliğine nasıl değinmeyiz? Kuşlar üzerine çalışıyorum ve bir film yapıyorum. Her çeşit kuş bu filmimde var. Ve bütün hayvanların birbiriyle aşk oyunu oynadıklarına şahit oldum ama bu hayvanların (kargalar) aşk oyunlarına şahit olmadım. Bunu görüp görmemenin bir imtiyaz olduğunu söylemek istemiyorum ama bu bir özellik... Yani haya özelliğini onlar için kullanabiliriz. Hırsız yerine bunu söyleyebiliriz onlar için… Internet’teki araştırmalarımdan pek hatırlamıyorum ama en zeki canlı olarak biliniyor. Siz de görmüşsünüzdür cevizleri kırmak için yaya insanların geçtikleri yerlere gidip cevizleri oradan aşağı bırakıyorlar, üzerine birisi bassın ki daha sonra gidip onu yiyorlar. Burada tabi karganın temsilcisi olarak bulunmuyorum  (gülüşmeler) ama internette araştırma yaparsanız kargaların zekâsı hakkında çok şey bulursunuz. Tüm bunları şunun için söyledim, tekrar bakmak, tekrar gözden geçirmek ne kadar da önemli. Bizden öncekilerin yanlış bir yorumla bize aktardıklarıyla yetinmemeliyiz.

 

söyleşi1

 

“Bir şair karganın açlığını görüyor hırsızlığını değil.”

Farklı bakış açısına sahip olmaları şairlerin en önemli özelliklerindendir. Bize daha önce sahip olmadığımız bilgileri bize vermek şairlerin görevlerinden bir tanesi… Şairane ögeler yerinde olmak kaydıyla tabi… Bunun üzerine düşünmek lazım bu kadar güzelliklerle dolu olan kış hakkında şair neden bu kadar üzüntü ve kederle bahsediyor? Yani bu şair kendi hayatında gördüğü kederi farklı anlatımla şiirinde bize söylüyor. Eğer bir gece güzelse kimin için güzeldir? Yada eğer bir kış güzelse kimin için güzeldir? Başka bir şairimiz var ki kışla ilgili sadece dertlerini üzüntülerini anlatmış. Her şairin farklı bir bakış açısı var. Hiçbirisi de bir konuda sabit bir düşünceye sahip değil. Karga, muhakkak biliyorum, sabunu çalmıştır; ama bence hırsız sıfatı biraz insafsızlık olmuş. Bir şair onun açlığını görüyor hırsızlığını değil.

 

“Pencere, bizle beğenmediğimiz bir dünya arasındaki mesafeyi kısıtlıyor.”

Pencere, eğer beğenmediğimiz bir dünya varsa bizle o dünya arasındaki mesafeyi kısıtlıyor. Ama çerçeve öyle değil. Eğer istersek o iç dünyaya pencereyi açmamıza izin veriyor. 60 pencere imajından oluşan bir kitap var. Bu kitabın fotoğrafını da burada gördünüz. 20 yıl boyunca farklı bir düşünceyle çekilmiş fotoğraflardan oluşuyor. Bu temaya yönelmemin nedeni belki o pencerelerin olduğu evlerin bir harabeye dönmüş olmasıydı. Belki çerçeveler yerinden çıkmıştı ama biz o harabenin içinden orada olmayan bir yere doğru bakabiliyorduk. Ben bir süre bu evlerin fotoğraflarını çektim. Karanlık bir ortamda evin içerisinden geometrik bir evdi dağlara çöllere bakıyordu. Aslında iki tarihi biz aynı çerçevede görüyorduk. Ev olarak insanın yarattığı bir şey harabeye dönmüştü, ev sahibi orayı terk etmişti, ama o çerçeveden görünen güzel bir doğa vardı ve hiçbir şeyi değişmemişti. Aynı zamanda insanların gelip yerleşeceği bir alanda sadece çerçeveleri yerleştirilmiş olan dikilmiş binalar vardı. Fotoğrafçılığa başlamamın nedeni bu ikisinin tezat noktasıydı. Daha sonra bu fotoğraflar bir araya gelip kitaba dönüştüğünde kendim için ikinci bir kavram kazandırdı. Doğanın ilginçliği beni etkilemişti. 2*1 m2 lik bir çerçeveden muazzam güzellikteki bir doğaya bakıyorduk. Bu kitabın ismi: bahçeye açılan pencere…

Farsçada iki noktalı “t” yaşam anlamına gelir. İçinde yaşıyor olabilirsiniz yada terk etmiş olabilirsiniz bu önemli değil. Biz bir insan olarak 60-70 yıllık sınırlı bir hayat yaşıyoruz. Zamanı olmayan sonsuz bir dünyaya bakıyoruz.

ÇERÇEVE

 

Soru: içinde yaşadığımız dünyayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğunun insanları bir gün birleşip güzel bir şekilde yaşayacaklar mı sanatla birlikte birbirlerinin kültürlerini daha iyi tanıyarak?

 

Kiarostami: İkinci kez Türkiye’ye geliyorum. Böyle bir atmosfer ve dostlukla karşılaşacağımızı ben ve arkadaşlarımız hiç beklemiyorduk. Sorunuza cevap vermek gerçekten çok zor çünkü geleceğe umutla bakmanın ve bir araya gelebileceğimizi düşünmenin birçok dinamiklere ihtiyacı var. Ama bu küçük topluluğu gözardı edemeyiz ve geleceğe karamsar bakamayız. Bu birliktelik bana umut veriyor ve benim geleceğe olan bakışımı iyileştiriyor. Tabi bu siyah noktaları görmediğim anlamına gelmiyor. Gün geçtikçe artan zorlukları görmediğim anlamına gelmiyor. 

 

Soru: Bazı filmlerinizi yurt dışında çektiniz. Yurt dışında film çekmek zorunda kalmış birçok yönetmenin çektiği sıkıntıları eminim çekiyorsunuzdur ama içsel derinlik ve aldığınız güç o kadar kuvvetli olsa gerek yurt dışında film çekme durumu sizi çok fazla etkilemedi mi, etkiledi mi?

 

Kiarostami: Yurt dışında çalışmanın benim üzerimde etkisi oldu mu olmadı mı? Ona cevap verecek olursak, bana yurt dışında neden film yaptınız diye sormadınız. Buna cevap vermek için hazırlamıştım kendimi ama neden ve nasıl bir etkisi oldu derseniz bence bu pozitif bir etkiydi. Her zaman zihnimde olan bir soruya cevaptı. Ama hiçbir zaman kesin bir şekilde ona cevap veremiyordum. O da şudur: Bizim aramızdaki dil, kültür ve din farkı bizim aramızda büyük bir fark yaratmamıştır. Hepimiz birbirimize benziyoruz. Ben 3-4 filmi dışarıda yaptım. Filmler iyi miydi kötü müydü onları yargılamayacağız şimdi. Bizim bize, birbirimize ne kadar benzediğimizin ispatı bunlar. Sorunlarımızın, kurgularımızın birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Mutluluklarımız birbirine benziyor; dertlerimiz birbirine benziyor. Yoksa benim nasıl aklıma gelirdi 84 yaşında yaşlı bir Japon’la film çevirmek (Sevmek Gibi-2012) yada büyük bir şehirde 20 yaşında zor koşullarda yaşayan bir kızla… Bence bunun İran’daki küçük bir şehirden Tahran’a gelip eğitimini sürdürmek isteyen genç bir kızla ve onun karşılaştığı zorlularla hiçbir farkı yoktu. Kısaca cevap vermek istersem, biz birbirimize ne kadar benziyoruz? Televizyonların, hükümetlerin, kültür veya farklı yollarla bizim üzerimizde yaratmaya çalıştıkları etkiyle bizi birbirimizden uzaklaştırmanın gerçekten aramızda böyle bir şeyin olmadığını görüyorum. Üzüntülerimiz ve mutluluklarımız birbirinin aynısıdır. Radyografik bir fotoğrafımızı çekersek hepimizin milliyeti, dini birbirimize benziyor.

 

BINOCHE

 

Soru: Devrimden sonra Yeni İran Sineması hakkında ve İranlı kadın yönetmenler hakkında düşünceleriniz nelerdir? Türk filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz? 

 

Kiarostami: Maalesef son yıllarda yoğun tempodan dolayı Türkiye’deki sinema trendini takip edemedim. Türkiye’nin sadece yurt dışında temsil edilmiş filmleri hakkında bilgi sahibiyim. Dolayısıyla onun dışında çok bilgim yok. Sizin gerçek sinemanızla olan sorununuzla, bizim ve diğer ülkelerin gerçek sinemaları ile olan sorunu ile aynıdır. Parmak sayısı kadar yönetmeniz ki filmlerimiz ün yaptı ve sizler bunları izlediniz. Ben gerçekten bunu söylemek istiyorum, biz en iyiler değiliz. Bir genç cesur girişimci sinemacılar var ki son zamanlarda ellerinde bulundurdukları dijital makinelerle bağımsız bir şekilde sinema yapıyorlar; ben kendim gerçekten bunlara gıptayla bakıyorum. Kısıtlı imkânlarla bu işi yürütüyorlar. Başarı ve başarısızlığınızı çevreniz yada imkanlarınızla yargılamayın. Etrafımda olan bir şeyden bahsetmek istiyorum: bizim bu sene 130’a yakın ilk sırada yer alan yapımcımız vardı. Bu sene, hiçbir devlet desteği almadan film festivaline 130 uzun metrajlı film yapıp gönderdiler. Bilginiz olsun diye söylüyorum. Eğer sermaye veya bir devlet teşvikine bağımsız bir şekilde ulaşma imkanı bulanlar varsa o geleceğe umutla bakabilir mi diye soruyorsanız, evet geleceğe umutla bakabiliriz.

 

Soru: Yıllar önce çıktığınız bir yolculuk sizi bir yerden bir yere götürmüş. Ve oraya vardığınızda ruhunuzda etkileri olmuş bir yolculuk. Bu yolu yıllar sonra tekrardan geriye doğru izlediğinizde ne hissediyorsunuz?

 

Kiarostami: Şöyle bir geçmişe baktığımızda üzülmememiz çok önemli. Bu şu anlama gelmiyor; ikna olmak için sadece istediklerimizi yapalım. Konumunuzu anlamak ve neden bazı şeyleri yapamadığınızı anlamak sizi ikna etmeye yeter ve daha sonra yapabilecekleriniz için sizi teşvik eder. Bugüne kadar yaptıklarımdan üzüntü duymuyorum. Çünkü yapabileceklerimi yaptım istediklerimi değil. Ve neredeyse istediklerimi de yapmış olduğumu görüyorum.

 

Soru: Uçak yolculukları size ne hissettiriyor? Çünkü filmdeki yollarda hep izler gördük. Manzaralar, hayvanlar, yavaş giden arabalar… Tüm bunların karşısında şimdi giderek hızlanan iletişim var ve bizi bir yerden bir yere taşıyan uçaklar… 

 

Kiarostami: Bunlar gerçekten uzun cevaplar istiyor. Benim için uçakla yolculuk bir rüyanın gerçekleşmesi. Kemerimi bağlıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve bir noktadan diğer bir noktaya gitmekten başka yapacak bir işim olmuyor. Maalesef 6 ay evvel hayatını kaybeden bir annem vardı. Kanada ile İran arasında yaşıyordu. 6 ay orada 6 ay İran’da yaşıyordu. İran’da iken ben yoğunluktan dolayı kendisini ziyaret etme fırsatı bulamadım. Benden biraz uzakta yaşıyordu. Kendisini aradım, onu ziyarete geleceğimi ve bu gece Kanada’ya gideceğimi söyledim. Ben kendimi kötü hissettim ve 2 gün sonra Toronto’daki kardeşimi aradım; annemle konuştum ve ‘acaba bu yolculuk seni yormadı mı’ diye sordu. Vefat ettiğinde 107 yaşındaydı. 102 yaşına kadar yalnız yolculuk ediyordu. Kendisine sordum ‘yorulmadın mı?’ O da bana ‘neden yorulayım ki’ dedi. Bunu niye sorduğuma bile şaşırdı; çünkü dedim ki ‘uçaktaydım, oturuyordum hatta yemeğimi bile önüme getiriyorlardı. Hâlbuki evde alıp yıkamam ve pişirmem gerekirdi.’ Hayvanları seviyorum, doğayı seviyorum ama sizi görmek için 10 gün yolculuk yapmam gerekir anlamına da gelmiyor bu (gülüşmeler). Benim evimden buraya kadar 2 saat 50 dakika sürüyor. Dolayısıyla tekrar davet ederseniz sevinçle tekrar gelirim ve uçakla gelirim.

 

CERMODERN

 

Soru: Şiir, sinema ve fotoğraf sanatı her biri özel uzmanlık alanları gerektiren konular. Siz bunları birbiriyle bağlayarak sanatınızı yapıyorsunuz. Bu yönteminizin nedeni nedir?

 

Kiarostami: Çok uzun cevabı olan bir soru bu.  Ben bu yola çıktığımda hiçbir şeyi hesaba katmadan yola çıktım. Dolayısıyla bu sorunuza cevap veremem çünkü her birini ayrı şekilde yapmıştım bu sanatların. Şunu söyleyebilirim, bunların hepsinin arasında ortak bir özellik olması gerekiyor. Bunlar birbiriyle çatışma zıtlığı içerisinde değiller. Fotoğraflar ile filmler arasındaki benzerlik inkâr edilemez. Bunların hepsinde sadeliğin ön plana çıkması için çalışıyorum. Şiirler de yine aynı şekilde… Bir film yapıyorsam acaba bunun bir şiire benzerlik teması var mı diye düşünürüm. Şimdi baktığınızda görüyorsunuz, gündelik hayattaki sorunlara duyarsız olmamak için çalışıyorum.

 

Soru: Şah zamanında İran’ı terk etmek zorunda kalan sanatçılara değindiğinizde, kendinizi meyve veren ağaca benzetmiştiniz. ‘Kökleri ülkesinde olsa da gittiği yerde meyve verebilir ama meyvesi hoş olmayabilir’ demiştiniz. Bizim ülkemizdeki sanat üzerindeki baskı da sizin ülkenizde sanat üzerindeki baskının farklı bir formu. Şu an biz bunu yaşıyoruz. Bir sanatsever olarak soruyorum bunu. Siz o zamanlarda baskı üzerinizde iken sinema ve sanata nasıl tutundunuz ve nasıl yollar izlediniz ki bu bizim için de bir örnek olsun yol olsun ve bizleri aydınlatsın?

 

Kiarostami: Sinema ve sanata nasıl tutundum, bunun gerçekten baskıyla hiçbir alakası yok. Bu çocukluğumdan beri bana eşlik eden bir yaramazlığın eseri. Dolayısıyla bu dışarıdan değil de içeriden olan bir baskıydı. Ama hepimizin bir şekilde karşı karşıya olduğumuz ve üçüncü dünya ülkelerinde olan baskıyla alakalı söylemek istiyorum. Bu bir gerçektir bizim tahammül sınırlarımız birbirimizden farklı. Ben bu şekilde inanıyorum, biz kendi kararlarımızı verebilecek durumdayız. Bizim dirençlerimiz aynı değil. Devrimden sonra ekonomik olsun diğer baskılar olsun birçok insan kalmakla gitmek arasında seçim yaptılar. Bazıları eski dostlarım ki onları bazen ziyaret ediyorum ve biz bir araya geldiğimizde tabi bu konuştuklarımız genelde yazılıp çizilmiyor; şu noktaya varıyoruz, her birimiz farklı acılar yaşadık. Yurdu terk edenler ve terk etmeyenler farklı acılar yaşadı. Ama şuna sevinebiliriz ki daha iyi meyve verebileceğimiz bir yeri seçme konusunda seçim hakkımız var. Bence bu imkansız bir şey. Ben kalmayı seçtim. Bazı arkadaşlarım da gitmeyi seçti. Ne ben kendi adıma bununla iftihar ediyorum ne de gidenleri eleştiriyorum. Bir İranlı şairin dediği gibi: Bir kere yaşıyoruz ve nerede mutluysak oraya gitme hakkımız var. Ben kalmayı seçtim ve kalmanın acılarını tahammül ediyorum, o zaman daha iyi çalışıyorum. Yurt dışına giden dostlarımı görüyorum bazen, ten renkleri benden daha güzel görünüyor (gülüşmeler).

 

Soru: İçimizdeki ruhaniyet, yol sevgisi, hayvan sevgisi edebiyat birbirimize yaşlarımızdan daha yakın. Hayatta bir çok şeyi acıları tattınız. Yakın bir tarihte Suriyeli bir çocuk sahile vurdu ve hayatını kaybetti. Bu ruhanilikten kurtulup biraz daha gündelik hayata dair bir şeyler yapmak ister miydiniz?

 

Kiarostami: Bir-iki gün önce o bahsettiğiniz fotoğrafa değindim. Bu fotoğraf yayınlandığı gün İran’daki bütün gazete ve dergilerde birinci sayfadan yayınlandı. Bazı görüntüler bazı haberlerden o kadar güçlü ki artık sanatçı bunların karşısında hiçbir şey yapamıyor. O kadar herşey açık ki artık sanatçı hiçbir şey yapamıyor. O fotoğraf bir dünyayı salladı. Hiçbirimiz bir eserimizle böyle bir etki yaratamayız. Birgün, hangi gün olacak ve hangi sanatçı yapacak bilmiyorum, gelecekte bunu sanatlaştırıp bugünkü kadar büyük bir etki yaratacaktır. O zaman artık o fotoğraf hakkında konuşulamaz.

 

AYLAN

 

Şairlerin şiirlerine bakarsanız başıboş avare bir sorundan bahseder; özellikle spesifik bir konudan değil. Bütün insanların derdi olan bir avarelik ve başıboşluktan… Şu an zamanımız yok yoksa bin yıl öncesine ait şairlerden şiirler okuyacaktım ki böyle bir görüntünün daha sonra nasıl derin bir etkisi olabilir onu görebiliriz. Hergün öyle sahnelerle karşı karşıya kalıyoruz ki gerçekten şöyle demeliyiz eğer gerçekten Allah varsa bize sabır versin. Bu biz ilgisiziz anlamına gelmez kesinlikle. Hayatta gündelik sorunlara katılmayalım demiyorum ama bir şair en iyi imkânlara sahip olsa bile söylediğinde yazdığında avareliğin başıboşluğun ne anlama geldiğinde herkesin anlamasını sağlar. Benim ilkokulda bir sınıf arkadaşım vardı 48 yıl önce İran’dan ayrılanlar arasında… Kendisine görüştüğümde dedim ki hatırlıyor musun 23 yıl önce güzel sanatlar bölümünde okuyordun o günleri iyi hatırlıyoruz hafızamız elveriyor. O zaman 50 sene önceye ait ne hatırlıyorsun dedim; ‘o zaman Numamba vardı onun öldürülmesi’ dedi. Aklında o kalmıştı. Şimdi bakıyoruz her gün bir olay var. Her olay bence insanlığın utancıdır. Burada unutmamalıyız elinde mikrofon bulunan bizler sürekli üzücü şeyleri hatırlatamayız. Mutluluk ve güzel şeyleri de hatırlatmalıyız yoksa bu şekilde yaşayamayız. Ben bu kadar sorunlu bir dünyada olan olaylar karşısında tahammülümüz artsın diye size karın ve doğanın fotoğraflarını gösterdiğim için hiç pişman değilim.

 

İran sinemasının tanınmış yönetmenlerinden ve aynı zamanda şair ve fotoğraf sanatçısı da olan Abbas Kiarostami'nin bugüne kadarki en kapsamlı fotoğraf sergisi, söyleşiden sonra başkentlilerin beğenisine sunuldu.

10 Nisan’a kadar ziyaret edilebilecek sergide Kiarostami’ye ait, büyük ölçekli 43 fotoğraf yer alıyor.

 

davet smz-2-1

 

Yazarın twitter adresi: @AlpZekiHeper

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile