"Bir anı gittiğinde, ruh da gider derler. Sonunda fark ettin mi? Kafamın içinde bir silgi var! Anılar gidince aşkın ne anlamı kalır ki!" 
         
Yazar: Volkan Durmaz  
 
Eski filmlerdeki zengin kız fakir oğlan hikâyeleri hiçbir dönemde önemini yitirmedi, çünkü hayatın her gerçeği gibi bu hikâyeler de kendisine her defasında yeni oyuncular bulmakta zorlanmadı. Önemli olan ise oyunun hakkını vermekti.   Hikâyeleri anlamlandıran anılardır. Bir anı gittiğinde, ruh da gider.   Güney Kore'li Yönetmen John H. Lee'nin 2004 yapımı filmi "Hatırlanacak Bir Anı (A Moment to Remember)"da -ki 2001 yapımı Japon dizisi Pure Soul'dan derlemedir- umutsuz bir aşkın peşine düşen ve sürekli yolları şaşıran Su-Jin'in hikayesi anlatılır. 
    




Filmin ilk segmentinde kahramanlar, Su-Jin adında 27 yaşında güzel bir kadın ve Chul Soo adında yakışıklı bir adamdır. Her iki karakterin de kendi sosyal statülerine rağmen hayatlarının bir markette tesadüfen çakışması, bunalımda olan moda tasarımcısı Su-Jin ve yakışıklı marangoz ustası Chul-Soo arasında muhteşem bir aşkın başlamasına sebep olur.   Unutkanlık sonucu bir erkekle karşılaşan ve tesadüfler sonucu ona âşık olan bir kızın biraz zorlamayla başlayıp, gerçek bir aşka dönüşen hikâyesinde, eşine az rastlanır bir "aşk" zamanla gelişen umutsuz bir hastalığın kurbanı olacaktır. Ve aşkın tek besini olan anılar yavaş yavaş kaybolacaktır.   Bir marketten cola alırken dükkânda colasını unutup geri dönen Su-Jin, döndüğünde tesadüfen Chul-Soo ile yüzleşir.  Moda tasarımcısı olan Su-Jin, zengin bir müteahhidin kızıdır. Geçmişte yaşadığı sıkıntılardan sonra -evli bir adama olan umutsuz aşkı- yeni bir işe ve hayatında yeni bir döneme başlamıştır. Geçmişin hatalarını henüz üstünden atamamış, bu sebeple hüzünlü bir yaşam sürmektedir.  




Ancak babasının da dediği gibi, "bazı şeyleri unutabilmek bir meziyettir." Su-Jin de geçmişteki hatalarını unutup yeni bir başlangıç yapmalıdır.   Su-Jin, bir gün babasının inşaatına gittiğinde tesadüfen markette gördüğü Chul-Soo ile karşılaşır. Babasının arabasında radyodan meltem esintisinde bir şarkı dinlerken, gözleri o agresif delikanlıya takılacak ve aşık olacaktır. Cola'sını unuttuğu dükkanda göz göze geldiği genç, babasının inşaatında çalışan bir marangozdur aslında...  




Bu arada Kim Su-Jin, babasından bir arkadaşının ofisi için bir usta ister. Tesadüfe bakın ki, babası Kim Su-Jin'e elindeki en iyi marangoz olan Chul-Soo'yu gönderecektir. Gelin görün ki, Su-Jin, ona aşık olmuştur. Hem de delicesine...   O güne kadar bunalımda olan Su-Jin için artık kendisine çeki düzen verme zamanı gelmiştir. Ve aşk kendisini bir arka mahallede bir karavan ocağında gösterir.   Bir bardak içki, Chul-Soo'ya şunu söyletir:   "Eğer bunu içersen sevgili olacağız."   "Ya içmezsem!"   "iki yabancı oluruz ölünceye kadar!"  





Sonrasında aşk, iki sevgilinin dudakları arasında alevlenecektir.   Chul-Soo için hayat, hep bir bahis olmuştur. Şakalarında bile bunu belli eder.   "Bahislerinizi açın. Bir köpek bile dikkatle bakarak kazanır. Anneler ekmek parası kazanır, babalar sigara parası..."   Su-Jin, artık mutluluğu bulmuştur. Chul-Soo ile güzel bir tatile çıkmanın zamanı da gelmiştir. Bazen gerçekler acıdır. Her zengin kız fakir oğlan hikâyesi gibi mutsuz olma endişesi kendisini gösterecektir.   Sonunda iki sevgili kendilerine şu soruyu sorarlar: Sevmek suç mu?   

"Herşey yolunda. Herkesin başına gelebilir. Tüm yaptığımız âşık olmak. Böyle der bazı sorumsuz kişiler. Hiçbir şey benim âşık olmamı engelleyemez mi? Hey! Rastgele bir taşın çarptığı kurbağaya ne olmuş? Sadece insanları öldürmek veya bir şeyleri çalmak mı günahtır? Bu çocuğa yapılan da günah! Onun yaralarını kim iyileştirecek?"

  



Babası bir gün Su-Jin'e hayatında birisi olup olmadığını sorar ve varsa onunla tanışmak istediğini söyler. Ne de olsa kızını ilk kez bu kadar mutlu görmektedir. Ama bu, gerçekleri değiştirmeyecektir. Her ikisi de ileride üzülmektense ayrılmak en doğrusu olacaktır.   

Chul-Soo: "Sen bir prenses, bense bir dilenciyim. Yalnız geldin, yalnız gideceksin. Hayat böyle..."   
Chul-Soo için ise ağlamak artık imkânsızdır. Ağlamak için ne sebep kalmıştır ki şu hayatta! Karşısında gözyaşı döken Su-Jin'e:   "Seni sulu göz! Aileni mi kaybettin, yoksa ülkeni mi?"   Su-Jin'in ailesiyle olan yüzleşme, ansızın bir restoranda gerçekleşir. Ortamda yaşanan gergin dakikalar, Su-Jin'in stresten bayılmasına sebep olur. Ayrılık düşüncesine rağmen, tüm yaşananlar, birbirlerini delicesine seven iki gencin evlenmesini engellemeyecektir.  

---   
Filmin ikinci segmentinde çiftimiz evlenirler.   Bu arada Su-Jin'in günden güne artan unutkanlıkları da kendisini göstermeye başlayacaktır.   

 ---   

Chul-Soo, zengin bir adama ev yapma işi alır. Bu adama yapmayı önerdiği doğal mimariye yaklaşımı, Chul-Soo gözünde hayat hakkında önemli deneyimler vermektedir. Chul-Soo, doğal ağaçları işaret ederek:   "...şu ağaçlara dokunmamalısınız. Doğal büyümüş olanlar, seralarda yetiştirilenlerden farklıdır. Çevresiyle uyumlu bir ev... Yani içiyle ve dışıyla..."   Su-Jin, aşk sarhoşudur... İlerleyen unutkanlığının yanı sıra kafasındaki tereddütler dağılmamıştır. Bir gün arkadaşlarına şöyle der:   "Size bir şey soracağım. Hiç bildiğiniz sokaklarda kayboldunuz mu?"   



Filmin üçüncü segmetinde ise devreye Alzheimer hastalığı girecektir. İlerleyen unutkanlığı sonucunda Su-Jin, doktora gitmeye karar verir. Geçmişte evli bir adamı sevmesi ve buna bağlı yaşadığı duygusal stres, zaman zaman bayılmalara sebep olur. Ancak esas sorun, kendisini daha sonra gösterecektir. Genç yaşında Alzheimer olmuştur.     Su-Jin sevdiği adamı unutma yükü altında ezilecektir.  
----    
Bu arada Chul-Soo çocukken, onu bir adam için terk etmiş olan annesi, hayatının en mutlu anında çıkagelir. Tefecilere olan borcundan ötürü Chul-Soo'dan borç istemektedir. Annesi bu borç yüzünden hapse atılacaktır. Su-Jin, Chul-Soo'yu ikna eder ve hapse düşen annesinin borcunu ödeyerek onu kurtarır. Ancak beş parasız kalırlar. 

Su-Jin'e göre Chul-Soo, annesini ne pahasına olursa olsun affetmelidir.  "Affetmek zor değildir. Affetmek sadece kalbinde sade bir oda bağışlamaktır. Affetmek... Kinine kalbinde daha küçük bir oda verir."   Chul-Soo da annesini affetmeliydi. Tıpkı kendisini evli bir adama kaçtıktan sonra babasının affetmesi gibi...

Su-Jin tekrar doktora gider. Sonuçlar, Su-Jin'in Alzhemer olduğuna kuşku bırakmayacaktır. Doktor: "Fiziksel ölümden önce zihinsel bir ölüm oluşacak... İşini bir an önce bırakmalısın. Düzenli işler bir kenara, yakında yazı yazmanız, telefonu cevaplamanız bile pek mümkün olamayacak. Aileni, arkadaşlarını ve hatta kendini bile unutacaksın. Tüm hafızan tamamıyla yok olup gidecek."   Su-Jin işten ayrılır. Önceleri durumunu Chul-Soo'dan saklar. Artık evde kalıp ev işleri yapacaktır. Acı sırrı ortaya çıkacaktır. Ayakkabıları ters koyması, hazırladığı yemeği ocakta unutması ve bunu ardı ardına tekrarlaması Chul-Soo'nun gözünden kaçmayacaktır. Şüphelenen Chul-Soo, doktora gidip sorunu öğrenir. Su-Jin ise artık evinin yolunu bile bulamayacak hale gelmiştir. Hatta bir gün, eve gelen eski erkek arkadaşını kocası Chul-Soo zannedecektir! Su-Jin, artık ihtiyaçlarını bile göremeyecek hale gelecektir.   Su-Jin: "Sonunda fark ettin mi? Kafamın içinde bir silgi var. Herşeyi siliyor. Söylesene. Anılar gidince aşkın ne anlamı kalır ki?"  

Chul-Soo: "Sana herşeyi senin yerine hatırlayabileceğimi söylemiştim. Bilirsin zekiyimdir. Eğer herşeyi unutursan ben onları bulup sana getireceğim. Ve her gün yenilenmiş olarak uyanacaksın. Sonsuz bir randevu gibi... " 



Su-Jin: "Hatıralarım yok olursa ruhum da yok olur..."   İlerleyen hastalığıyla Su-Jin, artık ihtiyaçlarını bile göremeyecek hale gelir. Ailesi bakımı için onu yanlarına almak isteseler de Chul-Soo, aşkından kopamayacaktır. Su-Jin'in hastalığı, artık Chul-Soo'yu bile tanıyamayacak aşamaya gelmiştir. Hatta ona birgün eski sevgilisinin ismiyle seslenir. Evin her köşesine iliştirilmiş küçük notlar bile hatırlamaya yeterli olmayacaktır.   



Artık herşey kafasında ne kaldığıyla alakalıdır.   

Ve Su-Jin bir gün not bırakıp evi terk eder...   

"Üzgünüm. Çok üzgünüm... Asla kalbini kırmak istemedim. Tanrım ben ne yapmışım? Şimdi ağlıyor musun? Seni ağlarken veya acı çekerken görmek istemedim. Seni mutlu etmek istedim. Ama tüm yapabildiğim sana ıstırap vermek. Chul-Soo! Aşkım Chul-Soo... Beni yanlış anlama. Ben sadece ama sadece seni sevdim. Sadece seni düşünüyorum. Yalnız seni hatırlıyorum. Sana kalbimin derinliklerini göstermek ne kadar zor! Hafızamın geriye kalanıyla bunu yapmam mümkün mü? Kalbim hızla çarpıyor. Ben, Kim Su-Jin sadece Choi Chul-Soo'yu seviyorum. Bunu unutmak istemiyorum ve unutmayacağım. Bunu anlıyor musun? Benim hislerimi anlıyor musun? Korkarım benim geri dönen hafızam sana herşeyi söylemeden önce beni yine bırakacak. Söylemeliyim. Seni seviyorum. Ve üzgünüm. Seninle tanıştım çünkü unutkandım. Senden ayrılıyorum çünkü unutkanım. Sen başıma gelen en güzel şeysin. Seni bana gönderdiği için Allah'a ne kadar şükretsem azdır. Seni hatırlamayacağım. Sen benim bir parçamsın. Senin gibi gülümser, güler ve kokarım. Seni unutabilirim, ama hiç bir şey seni benim içimden söküp atamaz. Gerçi sen bana hiç beni sevdiğini söylemedin ama kalbimin derinliklerinde biliyorum ki sen de beni seviyorsun. Seni bıraktığım için beni affet. Lütfen..."   

Filmin dördüncü segmentinde Chol-soo, elinden kayıp giden aşkının acısını ve gözyaşlarını siyah güneş gözlükleri ardına gizleyemeyecektir.   En ince ayrıntılarına kadar mükemmel işlenmiş filmde müthiş oyunculuklarıyla Ye-jin Son ve Woo-sung Jung, muhteşem bir çalışmaya imza atmışlar. İnsan sormadan edemiyor; Böyle bir aşk gerçekten olabilir mi?          
         

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile