Komiğin korkunçluğu
Dünya edebiyatının iki büyük ismi Kafka ile Dostoyevski arasında garip bir benzerlik vardır. Bir Petersburg yazarı olan Dostoyevski’nin kahramanları kaderini değiştirmek isterken, bir Prag yazarı olan Kafka’nın kahramanları her zaman kaderine razı olur. Bu garip benzerliğe geçmeden önce Kafka’nın dünyasında ufak bir gezintiye çıkabiliriz.
Kafka’nın roman kahramanlarının başına gelenler komiktir. Hatta Kafka, “Dava” romanının ilk bölümünü arkadaşlarına okuduğunda, kendisi de dâhil herkes güler. Kafka ile hemşehri olan Milan Kundera’ya göre, sıradan bir Prag’lının hayatında yaşanabilir bir hikâyedir bu. Fakat hikâyenin komik olması, durumu değiştirmez. “Dava” romanının kahramanı Joseph K., kendisini tutuklamaya gelen polisleri odasından kovamaz. Polisler, onun kahvaltısını yerler. Joseph K., ona da ses çıkarmaz. Gecelik kıyafetiyle, polislerin önünde, uzun uzun kendini savunur. Komik bir durumdur bu, fakat komik olma durumu, bir süre sonra değişmezse, bizi başka bir yere götürür: komiğin korkunçluğu.
Kafka’nın romanlarında komik, Shakespeare’inki gibi trajediye eşlik etmez. Trajedi, insanı belli bir teselliye kavuşturabilir. Fakat Kafka, bu teselliden de mahrum eder bizi. Birkaç örnek verelim: “Şato” romanında, kadastrocu K.’nın iki yardımcısı vardır. Bunlar “Şato” tarafından görevlendirilmiştir. Tıpkı “Dava” romanında olduğu gibi, bu iki adam Bay K.’yı sürekli takip ederler. Öyle ki, Bay K.’nın mahrem hayatına bile ortak olurlar. Tıpkı “Dava”da sorgu memurlarının Joseph K.’nın kahvaltısına ortak olmaları gibi. “Hiç yalnız kalamayacak mıyım?” gibi bir soruyu sormanız, işten bile değildir.
Milan Kundera, Prag’ın modern tarihinde, Kafka’nın romanlarına benzer dönemler yaşandığını belirterek şu çarpıcı yorumu yapar: “Kafka’nın romanlarından alınan imgeler, hatta cümleler Prag hayatının bir parçasıydı.”
Kafka’nın şehri Prag’ta yaşayan kahramanlarımız, onlara atfedilen her türlü suçu sorgusuz kabullenir ve cezasına razı olur. Dostoyevski’nin kahramanı Raskolnikov ise işlediği suçun vicdan azabına dayanamayıp teslim olur. Kafka’nın kahramanı Joseph K. ise hiçbir sorgulama yapmadan cezasını kabul eder, hatta bu cezaya bir de suç arar. Kafka’nın hemşehrisi olan yazar Milan Kundera, burada enfes bir yorumda bulunur: “Raskolnikov, suçlu olmanın ağırlığına dayanamaz ve huzur bulmak için kendiliğinden cezasına razı olur. Bu durum, o çok bilinen suçun cezayı aramasıdır. Kafka’da mantık tersinedir. Cezalandırılan kişi neden cezalandırıldığını bilmez. Cezanın saçmalığı o kadar tahammül edilemezdir ki, suçlanan kişi, kendini çektiği çileyi hak ettiğine inandırmak ister: Ceza suçunu arar.
Kafka’nın dünyasında, suçlanan sanık suçunu arar. Ne ile suçlandığını bilmeyen kişi, geçmişini didik didik eder ve bir suç arar. “Kendi kendini suçlama” makinesi harekete geçmiştir. Kafka romanlarında suçlu, suçunu arayıp bulmakla mükelleftir. Dostoyevski romanlarında ise birey, suçun ağırlığı altında ezilerek cezasını arar.
NOT: Metnin podcast halini aşağıdaki linkten dinleyebilisiniz:
https://open.spotify.com/episode/6rxI6V0bSpdYxNpRJzJiGd