"Kim Ki-Duk, sessiz ama çığlık atan bir film yaratmış..."
Kim Ki Duk’un 2013 yapımı psikolojik gerilim filmi Moebius, arzularına teslim olan bir baba, babasını kıskanan bir oğul ve ikisinin de trajik bir sona sürüklenmesine neden olan öfkeli bir anneyi anlatıyor.
İlk bakışta karısını aldatan bir adamı ve karısının ondan intikam almak için cinsel organını kesmeye çalışan bir kadını görüyoruz.
Kocasından intikam alamayan anne, aldatma durumundan kendine cinsel malzeme çıkaran oğlundan akla hayale sığmayan şekilde intikam alma yoluna gidiyor. Kocasının penisine müdahale edemeyince kendi öz oğlunun penisini keserek evi terk ediyor.
Bunu neden mi yapıyor? Çünkü öz oğlu babasını annesini başka bir kadınla bir arabada sevişirken görüyor ve onları izlerken bu aldatma sahnesini sadece kendisini o anlık tatmin edecek cinsel bir sahne olarak görüyor ve kendisini tatmin ediyor. Babasının sevgilisiyle sevişme anını kendisine bir mastürbasyon malzemesi olarak gören çocukları, annesine yakalanıyor.
Dolayısıyla annenin kocasından intikam almak üzere kocasının penisini kesecekken oğlunun penisini kesmesini, kendisi dert, tasa içindeyken evin erkeklerinin zevk sefa peşinde olmasına duyduğu öfkeye verebilirsiniz.
Sonuçta bir kadının intikam hırsı, oğlunda ölümcül bir yaraya neden oluyor.
Öz annesi tarafından penisi kesilen ergenimiz, bir gün okulun erkekler tuvaletinde işerken deliği tutturamaması bir başka çocuk tarafından fark ediliyor ve penisinin olmadığı anlaşılıyor. Bu durum, diğer gençler arasında alay konusu oluyor. Daha da ötesi, sokak aralarında mahallenin diğer gençleri tarafından sürekli pantolonu indiriliyor.
Ergenin annesi bir ara bu gençlerin de penislerini kesmeye meylediyor ve kesiyor da... Bir sahnede kesildikten sonra havada uçan penis ve o esnada yoldan geçen kamyonetin yere düşen penisi ezmesi, “noluyoruz lan” dedirtecek nitelikte...
Baba, oğlunun cinsel işlevini kaybetmesiyle suçluyu kendisi olarak görüyor ve suçluluk duygusuyla bunun üstesinden gelmek için çabalıyor.
Penis nakli gibi operasyonları araştırıyor, deniyorlar, olmuyor. Oğluna farklı şekillerde acıdan zevk almayı öğretiyor. Ve hatta acıyı seksle birleştiriyor.
Evi terk eden anne bir gün eve dönüyor ve oğlunu cinsel tatmine ulaştırabilecek tek kadının kendisi olduğunu anlıyor.
İlk bakışta karışık gelebilir ama değil... Ama sıra dışılığı şüphesiz…
Bir yumak halini almış ve bu karmaşıklığı tek kelime diyalog bile kullanmadan anlatan Kim Ki-duk, filminde sado-mazoşist ve mazoşist, ödüpal, kastrasyon, oidipus kompleksi[1], kan, ensest ve daha nice cinsel unsurlar kullanmış. Başlangıçta annenin oğluna karşı “ensestvari” tavırları esnasında izleyicinin rahatsız olması yoruma açık… Daha sonra anne ile oğul arasındaki cinselliğin ensest anlatımının daha ziyade evdeki erkek otoritesinin değişimiyle toplumda ve ailede erkeğin duruşuna işaret ettiğini anlıyoruz/çözüyoruz. Kim Ki-duk, “Penis (yani erkeklik/erk/iktidar/güç her ne ise) kimdeyse otorite odur” olgusuna saldırıyor açıkça…
İlk çıktığında Güney Kore’de yasaklı olan filmin “Rahatsız Eden Filmler” kategorisinde değerlendirilmesi ise hiç kuşkusuz yerli yerinde bir karar... Ancak uzak doğu sinemasını bilenler bu şiddet ve rahatsız edici sahnelere aşina olduğundan pek de şaşırmamalılar…
Yine de “aşırı” ya da “rahatsız edici” olarak tanımlanan filme dair ayrıntılar, prangalarından arınmış standart bir insan beyni için katlanılması çok da güç şeyler değil… Eğer isterseniz “katlanmanın” yerini “anlamak” “algılamaya çalışmak” alıyor çünkü… Herkesin değil belli bir izleyici kitlesinin izlemesi gereken bir yapım…
Sadece sevdiğim filmler hakkında yazı yazan ben, her evresinin cinsellik üzerinden aktarılan filmin derdini çözmek üzere ve bir kararsızlık içinde değerlendirme mahiyetinde bir yazı kaleme almaya karar verdim.
Kim Ki-duk, insan hayatında cinselliğin ne kadar olmazsa olmaz olduğunu kaba ve sert bir mizaçla aktarmış. Acının zevkle birleşmesi ile de bu desteklenmiş.
Bu arada üçlü sarılma sahnesi ile yönetmen “Boş Ev” filmine de gönderme yapmış.
Senaryonun bu kadar ağır ve itici olduğunu ve izleyiciyi kızdıracağını tahmin etseniz bile filmi bırakmıyorsunuz. Ama zaten bozuk olan psikolojinizi daha da darmaduman etmekse niyetiniz, Moebius işlevini çok iyi yapıyor.
Kim Ki-Duk, Moebius ile küçücük bir kadroyla, belli başlı bir iki mekanda ve hiç replik olmadan sessiz ama bir anlamda çığlık atan bir film yaratmış!
“Buda” ve “aynı kadın” şifrelerinin detaylarını irdelemeye gelirsek;
Buda toplumun üst kesiminden olmasına rağmen her şeyin bir gün biteceğini ve bu acının kaçınılmaz olduğunu fark edip bu hayatı bırakmış, nefsini öldürüp hayattaki bütün zevk ve bağlılıklardan uzaklaşmıştır. Kim Ki Duk da filmin sonunda bu acıyı daha şiddet dolu bir hale getirip kahramanı başka bir yoldan Buda’yla buluşturuyor.
Aynı kadını size bırakıyorum…
Yazarın twitter adresi: @AlpZekiHeper
[1] Oidipus Kompleksi (ya da Oedipus karmaşası): Sigmund Freud'un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni safdışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamı. Freud'a göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Erkek bebeğin sürekli annesine şımarması, babasının annesiyle ilgilenmesinden rahatsız olup ağlaması veya araya girmesi örnek olarak verilir.