"Döviz daha da çıkacak dedim sen inanmadın.”
Yazan: Adnan Arıkanlı
Anası gel demiş, oğlum yemeğe bize geldi dün... Kapıdan girerken canı sıkkın gibiydi, anasının eve giriş kuralları gereği elini yüzünü yıkadıktan sonra doğruca mutfağa gitti... Ben, çok acıkmış herhalde diye düşündüm, meğer o çok dertliymiş.
Annesi, “Hayırdır, canın sıkkın gibi oğlum” der demez;
“Neden olacak anne, hep senin Tayyip yüzünden...”
“Murat oğlum” dedim, “bu annen var ya biz evlendiğimizde siyaset duymak istemeyen bir yapıya sahipti... En az 15 yıl böyle gitti, ben haber izlerken bile rahatsız olur; benim işim bu, ben yayıncılık sektöründe çalışıyorum, gündemi, haberleri izlemem lazım diyerek televizyonun açık kalmasını sağlayabilirdim... Sonra ne olduysa oldu, senin de bildiğin gibi son yıllarda iyice Tayyipçi oldu.”
Hanım, “Dur şimdi karıştırma Tayyip'i falan çocuğumun canı sıkkınmış” dedi ve devam etti.
“Ne oldu ki oğlum?”
Mülkiye iktisat Bölümü mezunu olan oğlumuz kızgın ve sıkkın bir vaziyette devam etti.
“Daha ne olacak anne, görmüyor musun dolar 13 lirayı aştı... Paramız pul oldu... Hep babamın yüzünden… Geçen yıl konut kredileri düştüğünde biraz da kredi çekeyim (Biraz dediği konut bedelinin % 80'i falan olacak, yüzde 20 de kendi birikimini koyacaktı) ev alayım dedim babam aldırmadı, şimdi elimdeki para ile hiç bir şey alamıyorum.”
Bana cevap hakkı doğmuştu... “Gel oğlum bir otur şuraya” deyip, geçtim karşısına ve başladık konuşmaya:
“Oğlum haklısın, almış olsaydın kazançlı olurdun ama her şey kısmet... Ama unutma ki sen kazanamadığın için, paranı değerlendiremediğin için bu kadar canın sıkılıyor, biz ne yapalım; bizim gibi aldığı aylık veya emekli maaşı ile ay sonunu getirmek durumunda olanlar ne yapsın... Biz diyoruz ki bir birim satın alabiliyorken şimdi belki 0,70 birim alabileceğiz, keşke her zaman rahat olsak ama olmuyor, bazen böyle sıkıntılı dönemler oluyor deyip senin kadar üzülmüyoruz... Demek ki parası olup da dövize yatırmayan ve şimdi yüksek kazancı görünce de yatırmadığı için pişman olanlar paramız pul oldu diyor... Bizde zaten yoktu, dolayısıyla kaygımız da senin kadar değil; Allah sağlık versin, Ocak'ta biraz zam verirler biz annenle geçinir gideriz diyoruz ve senin kadar mesele etmiyoruz bunu.
“Bilmiyorsun baba, ben sana söyledim, bu döviz daha da çıkacak dedim sen inanmadın.”
“Sen hala "bu eski kafalı babam da hiç bir şeyden anlamıyor" evresindesin ama dur bakalım o kadar da değil... Hem benim, senin ev almana sıcak bakmayışımın sebepleri sadece ekonomik değildi, sen gittin 2+1, 1+1 evlere baktın hep... Ben de oğlum bu evlerde aile oturmaz, yarın bunlar apart, pansiyon gibi olur; evlendiğinde buraya kiracı kendine kiralık ev aramakla uğraşacaksın ne gerek var diyerek uzak durdum biraz.”
Bu arada anası bize kahve getirdi; oğlunun canının sıkkın olması, param pul oldu demesi onu da üzmüştü belli ki...
Oğlunun canı sıkılan annenin merhamet duygusunun öfkesi bana yöneldi bu kez;
“Sen de hep kendi aklına gidiyorsun, bak çocuğumu dinlesen daha iyi olacakmış.”
Hanım da karşıma geçince sesimi kestim, “evet haklısın hanım” dedim. Evlendiğimiz yıllarda benden yaşça büyük ve tabii evlilikte tecrübeli bir ağabeyim, oğlum bak evleniyorsun, yiğitlik falan sökmez boşuna öyle şeylere özenme "peki de rahat et " demişti... Ben de o gün bugündür hep peki diyorum zaten. Yine öyle yaptım, peki deyip hanımla olan kısmı kestirmeden hallettik... Ama belli ki oğlumun öfkesi "daha ziyade banaydı ve o da anasının konuyu uzatmasına mani oldu. “Anne sen bir karışma, zaten her şey senin Tayyip yüzünden” deyip eliyle annesine mutfağın yolunu gösterdi ve sitemkâr vaziyette bana döndü:
“Neyse bugüne gelelim baba, şu faizi indirmeleri şart mıydı, hatta biraz artırsalar da şu döviz böyle fırlamasa olmaz mıydı?”
Oğlan iktisatçı ama baba ne ekonomist ne de iktisatçı... Ne desin şimdi? Ama çocuğun canı sıkkın ve ona bir şeyler de söylemek zorunda:
“Oğlum ben iktisatçı değilim ama yaşadıklarımı,bu bağlamda tecrübeye dayalı bildiklerimi sana anlatayım... Dediğin gibi faizi düşürmeseler döviz sabit kalırdı, hatta faizi biraz yükseltseler de döviz azıcık aşağıya sallanırdı belki. Geçmişte de yapıldı bunlar... Geçmişten bugüne, bu tür durumlarda yapılan iki şey var zaten; birincisi faizi yükseltip TL'yi cazip hale getirmek, ikincisi de çek bir Stand-By deyip IMF'nin kapısına dayanmak. Nitekim öncesi de var ama en sondan bakarsak 1994, 1999, 2001-2002 yıllarında hep böyle oldu. 1999-2002 arasında IMF'den 40 milyar dolar kredi çektik de döviz krizini durdurabildik... 40 milyar dediğin az buz değil, Türkiye'nin o zamanki ihracatının iki katına yakın... 2005’ten sonra IMF'ye gidilmedi, 2013 yılına kadar da onlar ödendi... Demem o ki, şimdi yine bu iki şıktan yani faiz artışı veya IMF ile anlaşmadan birisi yapılır ve dövizin artışı önlenebilirdi.
İktisatçı ya beyzademiz, hemen atıldı.
“Niye yapmadılar o zaman? Hem tecrübe edilmiş, iktisat hocaları da böyle diyor zaten. Hep Cumhurbaşkanı'nın inadı yüzünden.
Söz yine bana geçti: “Oğlum yanlış düşünüyorsun, inatla devlet yönetilmez... Bugünkü siyasetçiler de birbirlerine karşı inatçı olabilirler ama iş devlet yönetmeye gelince orada öyle olmaz, inat yürümez. Belli ki Türkiye ve bugünkü iktidar, pandemi kaynaklı bu küresel çöküşün mevcut verileri ve olası sinyallerinden hareketle farklı bir tezi hayata geçirmeye çalışıyor. Kolay olanı değil, kalıcı bir çözüme yöneliyor diye düşünüyorum ve bunu da kafaları estiği için değil, üzerinde çalıştıkları için yapıyorlardır.”
“Ne yani, nasıl bir tez... Yapılacak şey belli, faiz düşmeyecekti, herkes aynı şeyi düşünüyor, faiz düşmese bu kadar zararımız olmazdı?”
“Faiz artırılsa daha fazla olurdu belki” dedim ve devam ettim: “Dövizdeki oynaklığın en önemli sonucu öngörülemezlik. Bireyleri de iş adamlarını da, satıcıyı da alıcıyı da bu etkiliyor. Ama bir yerde duracak sonuçta... Duracağı yer belli olduktan sonra da, takip eden yıl enflasyon olarak karşımıza çıkacak. Halbuki faiz artırılmış olsaydı, enflasyon daha kısa sürede kaçınılmaz olacak; bu da faizinin yüksek olması dolayısıyla kıymetli olan TL'ye ulaşmayı zorlaştıracak... Bireyler yüksek faizle ev-araba almaya, yatırımcı yüksek faizle yatırım yapmaya gönüllü olmayacak, üretim ve arz azalacak fiyatlar daha da yukarı gidecek ama talep de düşecek belki... Bir yandan da ticaret ve sanayideki yavaşlama dolayısıyla işsizlik artacak. Bence risk almayan siyaset kolayı seçer faizleri artırıp 1,5 sene sonraya kim öle kim kala deyip bugünü kurtarmayı seçerdi ama hükümet bunu yapmadı... IMF'yi de zaten kapatmıştı... Oradan borç alıp cari açığı kapatma ve yatırımları destekleyeceğime, yap-işlet-devretlerle kendi vatandaşıma ve ülkemin şirketlerine borçlu olayım daha iyi demiş ve tercihini zaten bu yönde koymuştu... Siyaset kurumu, normal şartlarda seçimlere 1,5 yıl kalmışken zoru seçmez kolayı seçerdi, faizi artırıp günü kurtarırdı... Buna rağmen yapmıyorsa ya bir bildiği var, dersine iyi çalışmış başaracağına inanıyordur ya da ikinci ihtimal; Erdoğan, durum daha da kötüleşsin de Devlet bey ile birlikte ben ve partilerimiz kaybedelim ve gidelim artık demiş olmasıdır ki bu siyasetin doğasına aykırıdır... Eğer böyle ise de muhalefet açısından bir sorun yok, sabredecekler ve 2023 de seçimi kazanmak garanti zaten!.. Seni de biraz muhalif görüyorum, şayet öyle isen senin için de sorun yok demektir, niye canını sıkıyorsun.”
“Yok ya ben muhalif ya da destekçi falan değilim, benim ülkenin mevcut durumuna canım sıkılıyor.”
“Dur bakalım sıkma canını, sonuçta paran varmış ki değeri düştü diye üzülüyorsun, hiç olmasa ne yapacaksın? Sabret, her şey kısmet, daha gençsin kazanırsın, biz daha önce çok yaşadık” bunları deyip, içinde kendisinin de olduğu ama hatırlaması mümkün olmayan yaşanmış bir hikâyeyi anlattım ona:
“Sene 1994, artık 4 yaşını tamamlamıştın, bebek yatağı küçük geliyordu, ileride de kullanır diyerek sana bir ranza almaya karar vermiştik. Gittim sitelere, birinde karar kıldım ve fiyatını konuşmaya başladık... 6 milyon lira dedi... Maaşım 8-9 milyon TL dolayındaydı galiba... O zamanlar Mark vardı, benim de maaştan azıcık artanlarla 500 Mark kadar birikmişim var ve ben ranzayı 500 mark ile alabilirsem diye düşündüğümü hatırlıyorum. Satıcı bu fiyatla 10 taksit yaparız, peşin alırsanız 4,5 milyona veririm dedi... Benim kafama yattı aslında ama son bir cümle olarak biraz daha mesela 4 milyona indirin peşin alayım dedim. Satıcı hiç uzatmadan hayırlı olsun dedi... Ben de sevindim aslında... Bu iş için 500 mark ayırmışken 380-400 mark arası bir rakama almış oluyorum iyi dedim kendimce. Aradan bir ay geçti geçmedi, 8.500-9000 civarında olan mark çıktı mı 24 bin liraya kadar... Vay bir ay daha bekleseymişiz 180-200 marka alacakmışız, kârlı olacakmışız diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Dövizin o yükselişinin sonunda da 5 Nisan 1994 kararları alınmış; tekel ve akaryakıta yüksek vergiler konulmuş ve IMF ile Stand-By anlaşması yapılarak, hepi topu 3 ay içinde 15.000 den 45 bine yükselen dolar, güç bela 36-37 binlerde stabil hale getirilebilmişti. Oluyor böyle şeyler... Hem onlar ihracatı olmayan ama ithalat için de döviz ihtiyacı olan Türkiye'nin kriziydi, bugünkü daha farklı... Türkiye ekonomik krize ilave olarak dolarizasyon yaşıyor olsa da de genel manada bugünkü durum dünyayı etkileyen bir ekonomik kriz.”
Neyse bunu da dinledi ama sabrının tükendiği de belli olmaya başlamıştı, söz söylemedi lakin yüzünde "babam da eski kafalı, bu eski kafalı adamlar da uzun uzun anlatıyor" diye içinden geçirdiği belli oluyordu.
Kapıdan çıkmadan anasına yine söylendi, “hep senin Tayyip yüzünden anne” dedi.
Beyzademiz iktisatçı oldukları için konuştuklarımız onu tatmin etmemişti belki... Doğruluğu ya da yanlışlığı da tartışılırdı zaten... Lakin işin o kısmı bir yana, kavga etmeden karşılıklı dertleşince canının sıkkınlığı biraz dağılmıştı... Anasının başlangıçtaki merhamet kabarması da biraz sönmüş olacak ki o da kulağına eğilip takılmadan duramadı...
“Sen sabret yavruuuuuuum, Tayyip ile Bahçeli düzeltecek bu işleri, sen sıkma canını, işine gücüne bak çalış, uzatmadan yeniden gel de başka konuları konuşalım biraz...”
“Bak geldiğimde yine evlenme işi diyeceksen gelmem.”
“Sen hele gel de bakarız, Cumartesi kuru fasulye yapacağım, yanında turşumuz da var.”
Sonra kaldık hanımla baş başa ve başladık dırdıra.. Pek tabii ki mikrofon hanımda: Ne yapacak ne zaman evlenecek bu oğlan, sen hiç bir şey söylemiyorsun buna, kabahat sende, böyle giderse evlenmez bu...
Tecrübe edilmiş kesin bilgi olduğu malumdur ki, evde sonuca ulaşamayacak bir münazara başlamıştır ve erkek sesin volümünün düşürülmesi teknik olarak zorunlu hale gelmiştir, yoksa...
“(KISIK SESLE) Haklısın hanım.”
Allah cümle evlatlarımıza iyilik, güzellik versin, güzel ahlâktan ayırmasın ve iyilerle karşılaştırsın.