EKREM ÖZDEMİR

HÜZÜN Kİ SEVGİLİMİN ADIDIR

Yine hüzün ki ayrılık elçisidir bu saatlerde. Masmavi ve duru bir denizin en bulanık sularında yüzüyorum. Ufuk yakın,yine de hayal. Bir bakış ötedeki sevgiline ağzını bıçak açmamacasına söyleyecek sözü olamamak. Bir şeyleri kurtarmayı dilemek ama ilk sözü söyleyememe acziyeti. İkimiz de buradayız. Burada ve yan yana. Oysa ne kadar uzak gözlerimiz. Ne kadar ayrı ve diğeri. Dileniyoruz adeta, yalvarırcasına. Ağlamaklı bakışlarla birbirimizden kotarmayı amaçladığımız heyecanlarımıza esir olmuşuz. En azından dürüstüz. Dürüst ve samimi. En azından firakın başladığı noktada dahi onurumuzu koruyoruz. Birlikte kitabını yazdığımız bir aşkın son demleri. Bu bizim aşkımız, bizim hikâyemiz, bizim geçmişimiz. Baştan sürüklendiğimiz bu aşkın son sayfalarını yazamayışımız ve arzularımıza yenik düşüşümüz. Acı. Hükümdarı olduğumuz bir çağda yönetilen kalışımız ve bizi bizden bağımsız güçlerin sürgün edişi. Aklımı hiç sevmeyişim de bu yüzden. Sevemeyişim.

 

"hüzün

zaman zaman deli dalgalarla gelir

gönlümün kıyısına vurur"

 

Ne zaman ki dağlara yaslandım ve ne zaman ki eteklerimde kendi güneşimi seyrettim, akıl denen kayıp hazinemin, yine kayboluşu ve bir duvarın arkasında tedirgin, beni izleyişi ve ne yazık ki, kadınların mantık süzgecinde eritilmiş, emanet sevdalara gebe erkekleri satın alışı. Oysa tüm aykırılıklarımla ben, sana olan biatımı renklerin özgürlüğüne, yalnız ve gizemli yıldızının parıldayışına adak vermiştim. Sen, renklerin hür kaldığı ve yıldızın parladığı kadar gökyüzünde, benim olacaktın.

 

"ıslak kumlara yazılmış hikayeler

ummana kavuşur silinir

yavaş yavaş

her dalga ömrümden bir şeyler koparır"

 

Belki hep bir arayış içinde oluşum da bundan. Karanfil mezarlığında menekşe cesetler yoklamak. Yağmurlu gecelerde yıldızını aramak ve parlaklığını. Yanlış olan da bu ya. Ayın pranga saatlerde doğmasını beklemek. Yine de inanıyorum sana. Bir kere içtim gözyaşlarımı, bağlandım bir kere, kopamıyorum. Hiç doğmayacağını ve beni aklıma köle edeceğini bile bile.

 

Ne bu?

Aşk mı?

 

Aşk hiçbir zaman pişman olmamaksa evet. Bitmez, tükenmez güzeli aramaksa hayır. Tarifi kaygan kelimelere hapsedemeyiz kaderimizi. Döneceğini bilmek umuduyla emzirdiğim her gece duvardaki gölgem biraz daha büyüyor. Adaklarım kanıyor damarlarımda. Gecenin ilerleyen saatlerinde çeperlerimi aşıp içimi kemirmeye başlayan ve patlamış bir yanardağın öfkesiyle zırhlanmış hüzne sebep aramıyorum. Belli ki davetsiz çıkagelen misafirimi ağırlamaktan başka çarem yok insanlığım için.

 

neden titriyor gözlerim

kimi arıyor bu bakışlar

elim yüreğimde

yüreğim hangi ellerde

 

Bütün bilgeler yazdı tekkenin duvarlarına: BEDELSİZ AŞK HAKİKATE YOL TUTMAZ.  Başım önde ben arkada odamı yeniden keşfetme çabalarım. Kapının arkasına astığım büyük takvimde kendimi arayışım. Tükeniş öncesi son yakarışlar. Kime ve niçin? Son defa cevaplıyorum bu soruyu. Şafağa varmadan sönecek ışık. Vaktin var, dua edebilirsin ağlamak için. Semalarımda ışıldayan siyah-beyaz masumiyetin kalsın sadece. Senin olan bir tek o vardı.

 

Bana, bütün dünyaya başkaldıracak Don Kişot cesaretini bahşeden ve 'Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib, her kim helakim zehri demanındadır' dedirten, iki kelimeden müteşekkil o sihirli cümleye kurban edişim aydınlık gecelerimi. Bütün azalarımı son raddelesine varıncaya dek zorlayışım vaadlerimin emaneti için. Zamane şartlarına isyan edişim bana zamansızlığı haram kıldığı için. Aldırmayışım sahte sevgilere ve vaadlerime sarılışım. Ah, benim vaadlerim; dervişlik kaygılarım, aşk şakirtlerim...

 

Kaybolmanın vakti yokluk aleminde. Kanmamalı susuşlara. Susuşlarıma. Bir kadına aşık olmanın ondan gelebilecek tüm tehlikeleri kabul etmiş olmanın sükutuna. Benim sevgilime onca güzelliğine ve onca benzersizliğine rağmen yalnızca al dudaklarındaki gülümsemeyi ve yegane serveti hüznü bahşedebilen bir aleme kızgınlığıma. Değil mi ki evvelde hüzün vardı sevgilimin alnında, gözyaşı vardı. Ağlamak vardı insanlık adına. Bu alem oddan bir deniz değil miydi çöl sıcağında. Ben buna aşık değil miydim ve suskunluğuma, bu yüzden sevgilimin adı hüzün değil miydi... susuyorsam çığlık atmak için ehil şafaklar kolladığımdandır. Şair itiraf etmiş ya sükutlarımı:

 

"Hüzün ki en çok yakışandır bize"

 

Gecenin boynuma sakladığı sırrın ifşası: Ney'in sesine kulak ver de sevgili, ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.

 

"hüzün

zaman zaman deli dalgalarla gelir

gönlümün kıyısına vurur"

 

13.10.98

Abidinpaşa

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile