MECİD SADIK

DÜŞE KALDI AŞK

Temmuz sıcağı. Günbatımına yakın. Dışarıda sakin bir yağmur. Şemsiyesiz de dolaşılabileceğine inanmış kalabalık yüzler. Az kalsın güneş kaybolacaktı telaşı.

 

Gelmedi. Yine mi bekleyeceğim?... Biliyorum ki gelmeyecek ve ben yine de 'birazdan' avuntularıyla kapıyı gözleyeceğim.

 

Bir ara dalıyorum. Uzaklara, çok uzaklara. Piramitler geride kalıyor. Denizler dalgalı. Dünya bu gece üşüyecek. Sahildeki kumrular aşkın sayısız yüzünden biri arıyor olmalı. Aramak değil miydi aşk? En azından hayal kurabiliyorum. Bir kadın, yokluğu varlığını aşan güzellikte. Yalnız düşlerimde. Bir duyum daha çaydan. Beklediğimle düşlediğim arasında med-cezir girişimleri. Üçüncü biri giriyor aramıza ve bir kadını düşlemenin bende açacağı gedikleri sayıyor. Dinliyorum. Dinlemek zorundayım. Çünkü konuşan benim. Bir çay daha alır mıyım? Yok, bu sefer kahve olsun. Kahvenin hatırı var, kırılmasın. Çay arkadaştır, sırdaştır ama kahve başka. Kahve dost. Gelip gidiyor ara sıra. Öylesine uğruyor. Oturup konuşuyoruz. Çay dinliyor ama sadece dinliyor. Kahve dinliyor ve anlıyor. Kahve bu yüzden dost, bu yüzden onu seviyorum. Bir kahve lütfen. Köpüklü ve orta şekerli. Nerede kalmıştık? Med-cezir, bekleten, beklenen ve konuşan. Düşlerdeyiz. Önce kendime söz hakkı veriyorum. Kadından konuşuyor. Kadınlardan. Bir kadını düşlemeyi anlatıyor:

 

Bir kadını düşlemek, hakikati beşerileştirmektir. Düş hakikattir, kadın beşer. Düşlerin kadar senin olabilen kadın beşeriliği unutmuştur.

 

Bir kadını düşlemek, kulbe-i ehzanda Yakub'la sırdaş olmaktır, sağlamaktır. Çünkü kadın, ağlatabildiği kadar yaşar. Yaşadığı kadar da ağlatır. Seni ağlatmayan kadın senin değildir. Ne zaman ki yağmur diner gözlerinde, kulbe-i ehzanda biter hayat, aciz var olma savaşları başlar. Kadın ağlatır.

 

Bir kadını düylemek, Marcello'yu anlamaktır. O'nun söyleyemediğine cesaret etmektir. Marcello, anlatabilseydi kadın düş olamazdı. Tarif edilebildiği  nispette düş olmaktan çıkar kadın.

 

Bir kadını düşlemek, kendine düşman kalmaktır. Kendini ve aşkını inkar edemeyene kadın, aşkı tattırmaz. Aşk, inkardın kadının saflığında.

 

Bir kadını düşlemek, mekanı daraltmaktır. Kadının varlığı mekandadır. Aman, mekanı içtiğinde kadın zamansızlaşır. Mekanı zamana dönüştürebilen aşk, kadının yüceliğidir.

 

Bir kadını düşlemek, güneşi karartmaktır. Kadın saltanatını paylaşmaz. Güneşin ışıkları saltanatının nişanıdır. Ne zaman ki güneş kaybolur, başlamıştır kadının saltanatı. Kadının gücü, güneşin yerine geceyi aydınlattığı kadardır.

 

Susuyorum. Yağmur kırkikindiyi sürdürüyor. Güneşin direnici sıcaklığında. Kahvemi yudumluyorum. Masalarda aşk. Kadınlar, güçlerini perçinleştirmek için rehin alıyorlar akşamı. Anlık darbeler iniyor erkek yüreklere.

 

Artık düş kurmuyorum. Gözlerim açılıp kapanan ama beklenenin bekletmekteki ısrarına şahit kapıyı gözlüyor. Garsonun yüzündeki yorgunluk vaktin ilerlediğini söylüyor. Kasadaki şişman beyefendi radyoyu karıştırıyor. Akşama uygun bir müzik.

 

Kahve var mı?

 

Ya, demek kalmadı. Sanırım birazdan kapatacaksınız. Biraz daha oturabilir miyim? Birini bekliyorum da, gelmek üzeredir. İnanmıyorum. Kendimle konuşmayı bıraktım. Beni kendimle baş başa bırakmasan. Kendimi inkar edememekten korkuyorum da. Yalnız ben varım pastanede. Gelmesi lazımdı. Hasta olmasın sakın. Grip salgını var zaten. Kim bilir halsiz yatıyordur yatakta ya da trafiğe akılmıştır. Sabah gazetede okumuştum, bugün eylem yapacakmış memurlar. Geçişler tıkanmış olabilir. belki de iş yerinde iş uzadı. Patron acil bir iş vermiştir. Müdür bu, hayır diyemezsin ya. Ekmek parası. Gelmemesi için ne de çok sebep var. Haklı, ona kızmamalıyım. Her şey olabilir. ya ben?...

 

İnanmıyorum bu hayata, bu şehre, bu şehrin kadınlarına. Başka bir dünya olmalı benim için, görünenin arkasında, düşlerimdeki gibi. Denize vurmak istiyorum bedenimi. Denizlerimi düşünüyorum. Soğuk rüzgârları, ıslak ağaç yapraklarını, dağ eteklerini, yayla akşamlarını, ıslak bir deniz sabahında uyanmanın tadını. Ormanda kaybolmak istiyorum. Yüksek ağaçlar altında heybetli naralar atmak.

 

 

Kapı son kez açılıp kapandı. Kasadaki şişman beyefendi paraları sayıyor, anladım gitme vakti.

bir daha gelmemek için

anladım, gelmeyecek.

hiç olmazsa düşleyebilseydim.

anladım,

bir kadını düşlemek, ona yaslanmaktan acıdır.

anladım,

bir kadını düşlemek, ölüme boyun eğmektir.

kadın, yine düşlerimde kaldı.

onu sevmem de bu yüzden ya...

 

 

Temmuz '98

ANKARA

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile